Hz. Aişe… Ondaki meziyetleri, nimetleri saymanın, imkânı var mı-
dır acaba! islâm’ın en seçkin hanımlarından olan Hz. Aişe, ailesinin islâm
ile şeref bulmasından çok az bir süre önce dünyaya gelmiş iman
lütfuna hiç tahribata uğramadan kavuşmuş bir nimet sahibidir. Allahu
Zü’l-Celal’in ona olan ikramı kendisi doğar doğmaz başlamış,
Mekke’nin en muteber ailesi yanında dünyaya gelmesi bir yana bu ailenin
islâm ile şereflenişinin ardından kucaklara verilmesi nimet üzere
nimet ile donanmasına vesile olmuştur.
O, islâm kadınları arasında hatta mü’minlerin tamamı arasında anlatıl
ması ve anlaşılması güç insanlardan biri olarak sayamayacağımız
kadar çok özelliği şahsiyetinde bir araya getirmiştir. Buna bir de Rahman
ve Rahim olan Allahu Teâlâ’nın ihsanları eklenince nev-i şahsına
münhasır abide bir hanımefendi zuhur etmiştir.
islâm tarihinin her köşesinde onu görürsünüz. Çok uzun yaşamış,
çok şey görmüş , çok şey öğrenmiş hiçbir şeyi unutmamıştır. En
önemlisi de nedir biliyor musunuz? Öğrendiği hiçbir şeyi kendine
saklamamıştır. Bilgi ve görgüsünü, daimi bir ışık kaynağı gibi çevresine
yayarak sadece Asr-ı Saadet’in değil bütün ümmetin yolunu aydınlatmış
tır. Ümmete onun kadar fayda sağlamış bir başkasını bulmak
ancak Ebû Bekir ailesinde yapılacak bir tecessüs ile mümkün olabilir.
Babasının kanatları altında büyümüş fakat onun gölgesinde kalmamış-
tır. Ashâbın büyükleri arasında bulunmuş fakat hiç kimse sesini
onunkinden yüksek tutmamış , söyledikleri ve yaptıkları sebebiyle
kimseden ürkmemiş , hiçbir kimseyi ürkütmemiş , bilakis herkese
ümit ve şevk membaı olmuş bir ulu kişidir, bir nadide hanımefendidir.
Nasıl Hz. Hatice’nin bir eşi daha gelmeyecek, onun engin sevgisi
ve merhameti seviyesine kimse ulaşamayacaksa hiçbir kadın ve erkek
de eşi tarafından Hz. Aişe kadar çok sevilemeyecektir.
Allahu Teâlâ dinini Hz. Aişe’nin keskin görüşlü, zayıflamaz hafızası,
müşahhas aklı, dolmak nedir bilmeyen öğrenme kâsesi, solgunluk
emaresi göstermeyen ilmi, pervasız cesareti, taşkın heyecanı, sarsılmaz
dirayeti, emsalsiz tevekkülü ve teslimiyeti, taçsız ve tahtsız mahfi
saltanatı ile desteklemiştir.
Ümmetin bütün kadınlarının baş üstünde, gönül tahtında gezdirdği
Hz. Aişe, başka bir benzeri olmasa bile hepimize misal olmaya tek
başınna kâfi, bütün islâm’da Kadın’ müddeilerinin şom ağızlarını kilitleyici,
iddialarını bertaraf etmeye muktedir, arzı sarsan bir vakıadır.
Bu ikram, şanı yüce ve kudret sahibi Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri’nindir,
şükür, taat ve tevazu kullarının borcudur.
Âlemlerin Fahri Peygamber Efendimiz’in yaptığı her şey, söylediği
her söz, mü’minler için bir misal ve emirdir. Bizzat tatbik edeni görerek
öğrenme usulü de bu emirlerin hemen ve çabucak hayata aksettirilmesinin,
yaşanır olmasının, alışkanlığa dönüşmesinin en çabuk yoludur.
Bütün ashâb-ı kirâm bu nimete nail olmuştur. Ancak onların
göremediği, bilemediği başka şeyler de vardır. Bir toplantıda bulunup
diğerine katılmayanlar olmuştur, bir elçi grubu ile yapılan görüşme
herkesin katılamayacağı bir meclistir, vahyin gelişi, ilk kez tebliğ edilişi
ve o anda olup bitenler birkaç talihlinin dışında kimsenin şahit
olamayacağı şeylerdir. Peygamber Efendimiz’in muhterem eşleri ve
özellikle Hz. Aişe bunlardan pek çoğuna şahit olmuşlardır. Bütün insanlara rehber olan bir
Peygamber’in yanında olmak, meclisinde bulunmak çok özel bazı yetenekler gerektirir.
Meclisinde bulunmak çok özel bazı yetenekler gerektirir. Öncelikle
her şeyi; doğru, olduğu gibi anlamalı ve aslına uygun şekilde yorumlayabilmek
için Peygamberimiz’in görüşünü tespit etmiş olmak gerekir.
Zira kulak duyar, gönül hisseder, zihin yorumlar. Bunların hepsi
aynı hizada ve aynı hassasiyette olmalı ki netice aslından aykırı bir yöne
meyletmesin. Bu kişi aynı zamanda, nefsi değerlendirmelerden sakınabilmek için üstün bir ahlâk
ve dürüstlüğe sahip olmalıdır ki Hz Aişe’nin dürüstlüğü onun en başta gelen özelliğidir.
. Çok defa bu yüzden başı derde girmiştir.
. Peygamber (sav) yoldaşı ilme aşk derecesinde bir
Bağlılığı elde etmiş olmalıdır. Bütün bir ümmetin sorularına ve merakları
na tatmin edici cevaplar verebilmelidir, bununla birlikte bu
sorgu ve suallerden bunalmayacak bir sabra, her biri ile özel ilgilenecek
kadar da geniş hoşgörüye mâlik bulunmalıdır. Kıyamete kadar gelecek ümmetin yapacağı
amellerle bir kısmını onun aktardığı düşünülürse, hele Peygamber Efendimiz’in
vefatından sonra insanların başvuru merkezi durumuna geleceği
igöz önünde bulundurulursa bu kişinin, Peygamberimiz (sav) zamanında
yaşanmamış meseleler hakkında içtihatta bulunabilecek seviyede bir
kimse olması da kaçınılmaz bir mecburiyet olacaktır…
Bütün bu saydıkklarımızdan ötürü genelde peygamber hanımları,
özellikle Hz. Aişie tesadüfen Peygamber eşi olmuş bir hanım değildir.
O bizzat bütün bu hususlara uygun şahsiyeti ile seçilmiş bir hanımefendidir.
‘Es-Sıddıka’ unvanıyla anılır. 614 yılnda Mekke’de sahabenin en
Şereflisi Hz. Ebû Bekir ile Ümmü Ruman’ın kızları olarak dünyaya
gelmiştir. Hiç çocuğu olmadığı için kız kardeşinin büyük oğlunun adı
ile Ümmü Abdullah diye anıldığıda olmuştur. Daha ziyade kendi ismiyle
anılır ve künyesi, Ümmü’l-Mü’minin Aişe Ebû Bekir es-Sıddık
el-Kureyşî şeklindedir.
Öncelikle Hz. Aişe, çok küçük yaşlardan itibaren peygamber zevcesi
Olacak şekilde yetiştirilmeye başlanılmıştır. Çünkü kutlu bir rüya
ile bu durum Peygamberimiz’e duyurulmu O da sevgili dostu Hz.
Ebû Bekir’i durumdan haberdar etmiştir. ……
–Devamı diğer sayımızda–
kaynak:Serpil ÖZCAN ( HZ Havva’dan Hz. Zeynep’e Kadınların İzinde )