“Eğitim Günlüğü’’ konulu anı yarışması 1. si
Sabah annemin tiz sesiyle uyandım. “Hadi kalk, okula geç kalacaksın” dedi. Gözlerim acıyordu. Gece çok geç uyumuştum. Zorla kalktım yerimden.
Kardeşlerim sobanın başında önlüklerini giyiyorlardı. Sobanın üstündeki demlikten buharlar çıkıyordu. Annem, haşlanmış yumurtaları, soğumalarını beklemeden elleri yana yana soymaya çalışıyor bir yandan da söyleniyordu. Bugün hiç sesimi çıkarmasam iyi olacaktı.
Saçlarımı tararken tarağın dişleri saçlarımın diplerine batıyordu. Dişlerimi sıktım. Hiç sesimi çıkarmadım. Sımsıkı, iki tane örgü yaptı saçlarımı. Ne zaman bir şeye kızsa saçlarımı sımsıkı örerdi.
Babam hala uyuyordu anlaşılan. Odasından hiç çıkmadı. Dün akşam seslerini duydum. Anneme bağırdı “Her ihtiyacınızı karşılarım yine…” dedi. Annemin hıçkırıklarını duydum. Yorganı başıma çektim. Gerisini duymak istemedim.
Sabah, babam beni beklemeden kapıyı çarpıp çıktı evden. Annem “Servise kadar kendin git.“ dedi, ağır çantamı sırtıma takarken. Servis ana caddeden alıyordu. İlk kez tek başıma yürüdüm taş döşemeli sessiz sokaktan… Sabahın ayazını içime çekerek… Dar sokağın ortasından su akıyordu. Akan su taş ve kum tanelerini sürüklüyordu… Bir de bir sağa bir sola sallanan saç örgülerimin resmini. Belki evlerden birini penceresinde bir kadın vardır, esneyerek bana bakıyordur tülün arkasından, bilmiyorum. Başım taş döşemelere eğik…
Servise bindim. Köşedeki fırın, dükkânlar, vitrinler, evler bir bir geride kaldı. Ama babamın bağırmasının, annemin hıçkırığının, dün anneannemin bize gelip gizlice annemle konuştuktan sonra kardeşlerime ve bana sımsıkı sarılıp gözlerini silmesinin resmi hala gözümün önündeydi.
Tarih dersinde, arka sıramda oturan Alper silgisini benim sıramın altına düşürdü. “Silgimi verir misin” dedi. “Bana ne!” dedim. Bir tekme attım silgiye, çöp kovasını yanına yuvarlandı. Bana öfkeli öfkeli baktı Alper… Omzumu silktim.
Matematik yazılısında Talip öğretmen gelip başımda durdu. “Cık, cık, cık…” dedi. Kalemi kâğıdı yırtarcasına bastırarak devam ettim yanlış çözdüğüm soruya… Tekrar yanıma geldi: “Yaptığınız hatalara kargalar bile güler.” dedi. Ben de güldüm, dudağımı bükerek… Kalemi bıraktım elimden. Ayağımı yere vurarak zilin çalmasını bekledim. “ Bitti mi?” dedi Talip öğretmen. “Cık…” dedim aldırmadan…
Eve geldim annemin gözleri kırmızıydı. Babamınkini görmek istemedim. Onu beklemeden uyudum. Rüyamda babam siyah bavuluyla gidiyordu. Ağlıyordum arkasından, ter içinde uyandım. Parmaklarımın ucuna basarak odasına gittim. Yerinde yoktu, çok korktum! Sonra balkonun kapısını açık gördüm. Baktım, Allah’tan orada sigara içiyordu…
Annem bir ay boyunca saçlarımı sımsıkı iki örgü yaptı. Acımasına aldırmadım. Okulda hep karnım ağrıdı. Alper’le hep kavga ettim. Okula giderken kaldırımdaki ağaçları saydım. Köşedeki fırın, dükkânlar, vitrinler, evler bir bir geride kaldı yine… Ama boğazımı tıkayıp, beni nefessiz bırakan resimler günlerce tekrar tekrar gözümün önünden geçti.
Veli toplantısında “Başarılı bir öğrencimizdi ama son yazılı notları çok düşük. Sürekli erkek arkadaşlarıyla kavga ediyor” demişler babama. Babam ilk defa düşük not almama kızmadı…
Talip öğretmenim dersten sonra beni çağırdı yanına: “Sen güçlü bir kızsın. Seni için zor olduğunu biliyorum ama derslerine yoğunlaşman lazım.” dedi. Hiç bir şey söyleyemedim ona. Şu kuşların haber verme hikâyesi doğru olabilir miydi? Bana “Güçlü bir kızsın.” demişti. O akşam ödevlerimi yaptım.
Bir sabah uyandığımda annem radyoyu açmıştı. “TRT’den solo şarkılar…” diyordu spiker… Sobanın üstündeki demlikten yine buharlar çıkıyordu. Annem börek yapmıştı kahvaltıya… Çok güzel kokuyordu. “Okula götür teneffüste de yersin.” dedi.
O gün annem açık bıraktı saçlarımı. Beyaz kurdeleli bir toka taktı kâkülüme…
Okula giderken sabah radyoda çalan şarkıyı söyledim. Karnımın ağrısı geçti. Matematik dersinde tahtaya kalktım. Talip öğretmenim “Aferin.” dedi.
Annem sabah komşuyla konuşurken duydum; annemle babam boşanmaktan vazgeçmiş…
Hacer YILMAZ