Kur’an-ı Kerim’de, 29 sûrenin başında, bazen tek bazen de birkaç harften oluşan rumuzlar bulunmaktadır. Okurken isimleri ile telaffuz edilen bu harflere “hurufu mukatta’” (=bağımsız harfler)[1] adı verilir. Bu harflere, sûrelerin ilk harflerini olmaları sebebiyle, evâilü’s-süver (=surelerin ilk kısımları) ve fevatihu’s-süver (=sûrelerin başlangıçları); mana ve gayeleri kesin olarak bilinmemesi sebebiyle de hurûf-ı mübheme isimleri de verilmiştir.
Bu harfler ve başında bulundukları sûreler şunlardır: Bakara Sûresi’nde (الم); Âl-i İmran Sûresi’nde (الم); A’raf Sûresi’nde (المص); Yunus Sûresi’nde (الر); Hûd Sûresi’nde (الر); Yusuf Sûresi’nde (الر); Ra’d Sûresi’nde (المر); İbrahim Sûresi’nde (الر); Hicr Sûresi’nde (الر); Meryem Sûresi’nde (كهيعص); Tâhâ Sûresi’nde (طه); Şuârâ Sûresi’nde (طسم); Neml Sûresi’nde (طس); Kasas Sûresi’nde (طسم); Ankebut Sûresi’nde (الم); Rum Sûresi’nde (الم); Lokman Sûresi’nde (الم); Secde Sûresi’nde (الم); Yasin Sûresi’nde (يس); Sâd Sûresi’nde (ص); Mü’min Sûresi’nde (حم); Fussilet Sûresi’nde (حم); Şûra Sûresi’nde (حم عسق); Zuhruf Sûresi’nde (حم); Duhan Sûresi’nde (حم); Casiye Sûresi’nde (حم); Ahkaf Sûresi’nde (حم); Kaf Sûresi’nde (ق); Kalem Sûresi’nde (ن). Bu sûrelerin 27 tanesi Mekkî sûrelerdir. 2 tanesi ise -Bakara ve Âl-i İmran Sûreleri- Medenî sûrelerdir.
Hurûfu mukatta’ olarak kullanılan harf sayısı 14’tür. Bu sayı, Arap alfabesinin yarısına denk gelir. Ayrıca bu harfler, Arapça kelimelerin oluşturulmasında en çok kullanılan harflerdir. 13 farklı hurufu mukatta’ şekli vardır. Bunların 3 tanesi tek, 4 tanesi 2, 3 tanesi 3, 2 tanesi 4, 2 tanesi de 5 harflidir. Mukatta’ harflerinden tekrarlanan “hâmîm”lere çoğul olarak “havâmîm”, “tâsîn”lere “tavâsîn” denilmektedir.
Hurûfu mukatta’lar, bir kelime gibi yazılır; ancak ayrı ayrı okunurlar. Hurûfu mukattaanın i’râbı (=metin içindeki konumları), kıraat ilmi ve tecvid kuralları açısından okunuşları hakkında birbirinden farklı bazı görüşler ileri sürülmüştür. Yazının kapsamı açısından bu görüşler ele alınmayacaktır.
Bu harflerin, tam bir âyet olup olmadığı konusunda da farklı görüşler bulunmaktadır. Kûfelilerin okuyuşuna göre, bazısı müstakil âyet, bazısı sonrasında gelen ayetin bir parçasıdır. 6 sûrede (الم)[2], 7 sûrede (حم)[3], 2 sûrede (طسم)[4], ve birer sûrede (المص) (كهيعص) (طه) (يس) (عسق)[5] müstakil bir âyet kabul edilmiştir. (الر)[6] (المر) (طس) (ص) (ق) (ن)[7] harfleri ise bulundukları âyetin bir parçasıdır. Basralılar, harflerin tamamını sonraki ayetin parçası kabul etmektedir. Zamahşerî, bu harflerin âyet olup olmamasının kıyâsî değil tevkîfî, Hz. Muhammed (sav)’in okuyuşu ile belirlenmiş olduğunu bildirmiştir.
Başında hurûfu mukatta’ bulunan Mekkî sûreleri incelediğimizde, harflerden sonra gelen lafızlarda, vahyi ve nübüvveti teyit eden, akideyi muhatabına hızlıca ulaştıran nitelikte ifadeler karşımıza çıkar. Medenî olan iki sûrede de, sonrasında ehl-i kitaba davet söz konusudur.
Hurûfu Mukatta’nın tefsiri hakkında çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Bunları genel olarak iki grupta toplayabiliriz.
Birinci grup, bu harflerin Kur’an’ın sırlarından olduğu görüşünü benimsemiş ve dolayısıyla bu harfleri tefsir etmeye çalışmamıştır. Hz. Ebu Bekr (ra) “Allah’ın her kitapta bir sırrı vardır. O’nun Kur’an’daki sırrı ise, bazı sûrelerin başlarına gelen hurûfu mukatta’lardır” demiştir. Hz Ali (ra) de, “Her kitabın bir özü vardır. Bu kitabın özü ise, hece harfleridir” demiştir. İbn Mesud ve Hulefâ-i Râşidîn’den gelen bir başka rivayet de “Bu harfler gizli bir ilim ve kapalı bir sırdır. Onları bilmeyi, Allah, kendine mahsus kılmıştır.” şeklindedir. Nitekim Peygamber (sav) Efendimiz’in de bu harflerin manası ile ilgili herhangi bir açıklaması bulunmamaktadır.
Kelam âlimlerinden oluşan ikinci grup, Allah’ın kitabında kullarının anlamayacağı şeylerin bulunmayacağı görüşünü benimsemiş ve bu harflere çeşitli manalar verme yoluna gitmiştir. Delil olarak da, Kur’an’ın apaçık bir Arapça ile indirildiği, anlaşılır bir kitap olduğu ve Kur’an üzerinde düşünülmesi gerektiği ile ilgili âyetleri gösterirler.[8] Muhatabın anlamayacağı kelamın, kelamın ruhuna uygun olmadığını ifade ederler. Bu harflerin gelebileceği manalar ile ilgili yirmi küsur görüş ortaya çıkmıştır. Bu görüşlerin bir kısmı aşağıda zikredilmiştir:
Kelam âlimlerinin çoğunluğu tarafından kabul gören görüş, bu harflerin sûrelerin isimleri olduğu yönündedir. Araplarda, bazı isimleri tek harfle ifade etme geleneği zaten bulunmaktaydı. Bir diğer görüşe göre, bu harflerin her biri Allah’ın isimlerinden veya sıfatlarından birine delalet eder. Bu görüş İbn Abbas (ra)’a dayandırılır. İbn Abbas ve Hz. Ali (ra)’nin şöyle dedikleri rivayet edilmektedir: “Kur’an-ı Kerim’de yer alan Mukatta’ Harfler Allah’ın ism-i a’zamıdır. Şu kadar var ki bizler bu harflerden bu ismin ne şekilde olduğunu çıkartamayız.” Bu harflerin Kur’an’ın isimleri, yemin ifadeleri olduğu şeklinde görüşler de yaygındır. Bir başka görüşe göre harflerin bazısı Allah’ın isimlerine, bazısı başka isimlere delalet eder.[9]
Bir diğer görüş de harfleri anlamlandırmaktan çok, hurûfu mukatta’nın maksadına yönelik bir düşünmedir: Allah, bu harfleri, kâfirlerin aleyhine delil olmak üzere zikretmiştir. Hz. Peygamber (sav), kâfirlere meydan okuyarak, Kur’an’ın benzerini söylemelerini teklif edip[10] onlar da bunu yapamayınca; Yüce Allah Kur’an’ın bu harflerden müteşekkil olduğunu, onların da bu harflere sahip olmasına ve fesahat kaidelerini bilmelerine rağmen benzerini söylemekte aciz kadıklarını hissettirmek için bu hurûfu mukatta’yı indirdi. Benzer bir görüş de bu harflerin sûre başında dikkat çekmek maksadıyla indirildiğini ileri sürer. Şöyle ki, kâfirler, ilahî mesajın inananlara ulaşmasını engellemek maksadıyla, Kur’an okunurken gürültü çıkarma kararı almışlardı. Ancak hurûfu mukatta’yı duyunca kendileri de dikkat kesilerek dinlediler. Başka bir görüş de Allah’ın bu harflerle, insanlara Kur’an’ı harf harf dinleyin, öğrenin mesajı verdiğini ileri sürmüştür.
Hurûfu mukatta’ ile ilgili, bir kısmını verdiğimiz görüşler ile ilgili kesin bir hüküm vermek elbette mümkün değildir. Ne kadar görüş belirtilse, açıklama yapılsa da, bu harflerin aslını tam olarak bilmemiz mümkün değildir. Bize düşen bunların Allah’ın ayetleri olduğuna iman etmektir. Bir ya da birden çok manaları olabilir.