12 Ekim 2025 / 19 Rebiül Ahir 1447

Bir Motifin İçinde Kendini Bulmak

Ferda Ertok- Müzehhibe-

Zamanın hızla aktığı, kimliklerin ve köklerin bulanıklaştığı bir çağda yaşıyoruz. Kalabalıklar içinde bazen kendimizi yalnız, yersiz, hatta zamansız hissedebiliyoruz. Ve İnsan, ait olduğu yeri ararken çoğu zaman kalbine yöneliyor. Kimi bu arayışı ailede, kimi inançta, kimi de sanatta belki de bir motifin içinde  bulabiliyor.

 Sanat; bireyin kendini ifade etme biçimi olduğu kadar, kökleriyle kurduğu bir bağdır. Sanatla uğraşmak adeta kök saldığımız yerden yeniden çiçek açmaktır. Özellikle geleneksel sanatlar, kültürel hafızanın taşıyıcısı olarak kişiye geçmişiyle bağ kurma fırsatı sunar. Böylece sanatla uğraşan her kişi aynı zamanda birer kültürel miras taşıyıcısı hâline gelir.

Aidiyet, bazen bir insanın ismiyle, bazen bir milletin hafızasıyla, bazen de bir toplumun kültürü ile kurulur. Geleneksel sanatlar da bu hafızanın desenlerle yazılmış hâlidir. Elimizin altından geçen her desen, bizi bir yere ait kılar. Bir çiçek motifi sizi Fatih Dönemi’ne taşır, bir yaprak Kanuni Dönemi’ne… Bazen Müzehhip Karamemi’nin çiçekleri ile desen kurarken ruhuna Fâtiha okursun işin kolaylaşsın diye..

Geleneksel sanatlar, bir milletin ruhuna işlemiş hatıraların taşıyıcısıdır. Bu açıdan bakıldığında kültürel aidiyetin sanattaki rolü daha da belirgin hâle gelir. Sanatkârlar için bu aktarım hem bir mirası korumak hem de gelecek nesillere kültürel bir kimlik bırakmak anlamına gelir. Sanatla meşgul olan kişi, sadece üretmez aynı zamanda ait olduğu değerleri yaşatır.

Her desen, geçmişin incelikli bir ifadesidir. Belki fiziksel olarak o coğrafyada doğmadık, dedemiz saray nakışhanesinde çalışmadı ama ruhen o dünyanın içindeyizdir. Çünkü bu sanatlar bir millete değil kültürel ve sanatsal hafızaya aittir ve hafıza; yaşanmışlıkların, duyguların, değerlerin taşıyıcısıdır.

Aidiyet duygusu sadece geçmişle kurulan bir bağ değildir aynı zamanda geleceğe yön veren bir bilinçtir. Usta-çırak ilişkisiyle mirası geleceğe aktarmak ve kültürel aidiyeti yaşatmak bakımından geleneksel sanatlar ayrı bir öneme sahiptir. Bir desenin sabırla işlenmesi hem geçmişin emanetine saygı hem de geleceğe bir iz bırakma arzusudur.

 Geleneksel sanatların bu yönü düşünüldüğünde özellikle çocukların sanata yönlendirilmesi aile içindeki aidiyet duygusunu güçlendirebilir. Sanatkarların aktardığı tecrübelere göre sanatla büyüyen çocuklar, sanatla ilgilenmeseler bile erken yaşlarda öğrendikleri terimler, gördükleri desenler, katıldıkları sergiler sayesinde kültürel bir mirasın parçası olduklarını hissetmektedir. Bu durum sanatın geleceğe dair güçlü bir taşıyıcı unsur olduğunu göstermektedir.

Günümüz sanatında geleneksel motiflerin modern yorumlarla yeniden hayat bulması, aidiyetin sürekliliğini gösterir.Geleneksel kurallara bağlı kalarak tüm geleneksel sanat dallarında güncel yorumlar uygulamak zamanın gerekliliğidir.  Dijital sanatla uğraşan bir kadın ya da genç bir sanatçı, geçmişten gelen bir deseni günümüz teknikleriyle yorumlayabilir.    

Günümüz teknolojik imkanlarını yine geleneksel tekniklerden kopmadan, onları da öğrenmiş olarak kullanması, zamanla yarışılan günümüzde, gereklilik olmaya başlamıştır. Önemli olan, özü kaybetmeden biçimi dönüştürebilmektir. Bu yaklaşım hem kimlik bilincini korur hem de sanatı yaşayan bir varlık hâline getirir.

Sanat, içinde yetişilen toplumun duygularını, coğrafyanın renklerini ve inanç dünyasının izlerini taşır. Resulullah’ın “Allah güzeldir, güzelliği sever” hadisi (Müslim, İman 147) bize manevi bir dayanaktır ve muhtemelen atalarımızın da izinde yürüdüğü bir düsturdur.

 Geleneksel Türk sanatları bu açıdan hem Anadolu’nun tabiatını hem de medeniyetin ruhunu yansıtır. Tezhip, hat, ebru, çini gibi sanatlar, yalnızca göze değil gönle de hitap eder. Bu yönüyle sanat, güzel ahlâkı, sabrı ve iç huzuru teşvik eden bir yol hâline gelir. Özellikle ev ortamında sanatla meşgul olmak, aile içinde estetik ve değer odaklı bir birliktelik oluşturabilir. Böyle bir aile ortamında yetişen çocuklar ise toplumda estetik bir ruh taşıyan bireyler olarak yollarına devam eder.

Birçok kişi için geleneksel sanatlar geçmişe dair bir merak olabilir; ama bizler için bu sanat, yaşayan bir dil, hâlâ atan bir kalp gibidir. Tezhipte attığımız her fırça darbesiyle sadece kâğıdı değil, kendi hikâyemizi de bezemeye devam ederiz, hayatımızın izlerini desen ve renklerimize aktarırız.

Aidiyet, bazen sabırla çizilmiş bir motifle, bazen annenin çocuğuna aktardığı bir değerle yaşar. Sanat bu aktarımın zarif ve estetik bir aracıdır. Özellikle geleneksel sanatlarla uğraşan insanlar için sanat, sadece estetik değil, aynı zamanda kimlik, değer ve inançla örülü bir alandır. Ailesinin içinde taşıdığı tüm sıfatlardan ayrı kurduğu bir dünyadır. Geçmişi unutmadan, bugünü anlayarak ve geleceğe umutla bakarak kendi elinden çıkan eserler bırakarak yani sanat yoluyla kurulan bu bağ hem kişisel hem toplumsal bütünlüğü güçlendirir.

2 Yorum

Cevap Yaz

Tüm alanları doldurunuz