Doç. Dr. Hatice Merve İMİR –
“Bir akşam yemeği sofrasında oturmuş, babasıyla dedesinin sohbetini sessizce izleyen küçük bir çocuğu hayal edin. Dedesinin tok sesi, babasının ona cevap verirkenki beden dili, ikisinin yüzündeki sıcak gülümsemeler… Tatlı tabağını şakacı bir şekilde paylaşmaları ya da tatlı bir çekişmeyle paylaşamamaları, babasının onları izlemekte olan çocuğa muzipçe göz kırpışı… Bu çocuk; hayat, sevgi ve ilişkiler hakkında kelimeler olmadan nasıl bir ders alıyordur, bir düşünün.“
Çocuk gelişimi alanında yukarıdaki gibi sorulara cevap verirken sıkça başvurulan bir kuram vardır: Sosyal Öğrenme Kuramı. Bu kuram, çocukların sadece kendilerine verilen öğütlerle değil, başkalarının davranışlarını gözlemleyip model alarak öğrendiklerini vurgular. Yani çocuklar, bir deneyimi bizzat yaşamasalar bile başkalarını gözlemleyerek ders çıkarabilirler. Bu yüzden evde abisinin veya ablasının tartışırken şiddet içeren davranışlarla sorunları çözmeye çalıştığını gören bir çocuk, arkadaşlarıyla yaşadığı sorunları çözmeye çalışırken aynı eğilimi gösterir. Yani evdeki yetişkinlerin birbirleriyle ve çocuklarla kurduğu etkileşimler, çocukların gelecekte kuracakları iletişimler üzerinde oldukça etkilidir.
Ebeveynlerin ve aile büyüklerinin her sözü, her davranışı çocukların iletişim becerilerinin yapı taşlarını oluşturur.
Araştırmalar, ebeveynlerin çocuklarıyla kurdukları sevgi temelli ilişkinin, çocukların yaşamları üzerinde kalıcı ve önemli bir etkisi olduğunu ortaya koymaktadır. Ebeveynlerin çocuklarına sevgiyle yaklaşmaları, çocukların sağlıklı kişilik gelişiminde ve genel iyilik hâllerinde önemli bir rol oynar. Bu sevgi dolu ilişkiler, çocukların yalnızca çocukluk dönemlerinde değil, yetişkinlikteki ilişkilerinde de olumlu etkiler yaratmaktadır.
Ebeveynlerinden sevgi gören çocuklar, ilerleyen yıllarda daha sağlıklı ve istikrarlı romantik ilişkiler kurma eğilimindedir. Hatta bazı çalışmalar, ebeveyn sevgisinin, çocukların gelecekteki finansal disiplinlerine bile yansıdığını ve sevgi gören çocukların, yetişkinlik döneminde daha yüksek gelir elde etme eğiliminde olduklarını göstermektedir. Öte yandan sevgi yoksunluğu yaşayan çocuklarda, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde sağlıksız romantik ilişkilere yönelme ve depresyon yaşama riskinin arttığı gözlemlenmiştir. Bu bulgular, ebeveyn sevgisinin, çocukların uzun vadeli psikolojik ve sosyal gelişiminde kritik bir etken olduğunu güçlü bir şekilde desteklemektedir.
Günümüz koşullarında, anne-babaların yoğun yaşam temposu ve geniş aile yapısından çekirdek aileye geçiş, ebeveynlik görevlerinde yalnızlaşmayı beraberinde getiriyor. Bu durum, çocuklarla ebeveynler arasındaki sevgi bağını ne yazık ki derinden etkilemektedir. Bu noktada, sevgi dolu bir aile ortamı oluşturmak, çocuklara olumlu davranışlar modellemek kadar, ilgi ve sevgi gösterme görevini paylaşarak çocukların yalnızca anne ve babadan değil, ailedeki diğer bireylerden de sevgi görmesini sağlamak anlamına gelir.
Gary Chapman ve Ross Campbell’ın “Çocuklar İçin Beş Sevgi Dili” kitabında belirttiği gibi çocukların “sevgi depoları” küçüktür ve sık sık dolması gerekir. Gün sonunda tükenmiş ebeveynlerin bu depoyu tek başına doldurması kolay değildir. Chapman, bu nedenle anne ve babaların önce kendilerine zaman ayırmalarını, çocuklarıyla kaliteli vakit geçirebilecek enerjiye sahip olmalarını önerir. Tam da bu noktada, ailedeki diğer bireylerin – büyükanne, büyükbaba, teyze, amca – çocuklara sevgi göstermesi büyük önem taşır. Aile içindeki bu destekleyici figürler, sevgi gösterme yükünü paylaşarak çocukların daha geniş bir sevgi ağına erişimlerini sağlar.
Özellikle günümüzde giderek geri plana itilen büyükanne ve büyükbabaların rolü yalnızca anlık bir sevgi göstermenin ötesinde, çocukların duygusal ve sosyal gelişiminde kritik bir yer tutar. Çocuklar ve ebeveynlik üzerine eserleriyle tanınan ünlü yazar Fred Rogers, “Genellikle büyükanne ve büyükbabaları geçmişle ilişkilendiririz ancak aslında onlar, küçük çocuklar için geleceği simgeler. Çünkü bir büyükanne veya büyükbabanın varlığı, ebeveynlerin de bir zamanlar küçük olduklarını ve küçük insanların büyüyerek, yetişkin, ebeveyn ve bir gün kendi torunlarına sahip olabileceklerini doğrular.” diyerek aile dinamikleri içinde büyüklerin rolünü ortaya koyar.
Ailenin en yaşlı bireyleri, gerçekten de gençlerin geleceğini şekillendirmede ve gelecekte sevmeyi öğrenip hayatlarında bunu uygulamalarında büyük bir etkiye sahiptir.
Çocuklar, erken yaşlardan itibaren çevrelerindeki insanlarla kurdukları iletişim ve etkileşim yoluyla sevmeyi öğrenirler. Eğitim ortamlarında öğretmenler ve akranlarla, aile içinde ise ebeveynler ve tüm akrabalarla kurulan ilişkiler, çocukların sevgiyi hissetmelerine ve bunu ifade etme fırsatı bulmalarına yardımcı olur. Bu ilişkileri anlamak ve desteklemek, çocukların duygusal gelişimleri açısından büyük bir önem taşır; bu da onların hayat boyu sevgi dolu ve sağlıklı ilişkiler kurmalarına yardımcı olur.
Sevgi dolu bir ortamda büyüyen çocuklar, daha mutlu ve huzurlu bir ruh hâline sahip olurlar. Sevgiyi hisseden çocuklar, aynı zamanda bu duygunun nasıl ifade edilebileceğine de tanıklık ederler. Örneğin paylaşmanın, yardım etmenin ve destek olmanın; sevgi göstermenin önemli parçaları olduğunu kavrarlar. Bu noktada, yalnızca anne ve babalar değil, geniş ailenin tüm fertleri, öğretmenler ve komşular da son derece önemlidir. Yakın ilişkilerde sevmeyi öğrenen çocuklar, tüm insanlara karşı sevgi ve merhamet duygusu geliştirir. Aile ve yakın çevreyle geliştirilen sevgi, zamanla tüm insanlara karşı bir bağlılık hissi oluşturur ve bu bağlılık, çocukların sosyal etkileşimlerinde ve gelecekteki ilişkilerinde belirleyici bir rol oynar, onlara yalnızca sevilmeyi değil, sevmeyi de öğretir.
Sevgi dolu bir aile ortamı, çocukların genel mutluluğu ve iyilik hâlleri üzerinde kalıcı bir etki bırakır. Ancak aile içindeki sevgi atmosferinin belirsizleşmesi ve sevgi gösterme yükünün ağırlaşmasına neden olabilecek faktörlere karşı da dikkatli olmak gerekir. Giderek artan tek ebeveynli aileler, dijitalleşen iletişim ortamları ve yoğun tempolu yaşam tarzları, çocukların sevgi dolu bir ortamda büyümelerine karşı önemli engeller olarak karşımıza çıkıyor. Bu sebeple çocukların aile içindeki sevgiyi deneyimlemelerine fırsat vermek amacıyla düzenli aile toplantıları veya etkinlikleri organize edilmesi iyi bir strateji olacaktır. Bu etkinlikler, çocukların anne ve babalarının diğer aile bireylerine karşı nasıl cömertçe yardım ettiğini ve aile içinde sorumluluk aldığını gözlemleme fırsatı da sunar. Örneğin anneannesine çay ikram eden, annesine veya babasına mangal için kömür taşıyan abisini gören bir çocuk; sevginin ifade edilişi konusunda önemli rol modellerle tanışmış olur. Sonuç olarak bu tür gözlemler, çocukların sevgi dolu bir ortamda büyümelerine katkı sağlarken sağlıklı sosyal ilişkiler kurmalarının da temelini atar.