İnsanın bu dünyadaki hayat serüveni çok bildik bir hikâyedir. Sonu, en başından bilinen bu hikâyede başkarakter, doğduğu anda ölümüne ferman yazılan insandır. Hikâyenin sonuna kadar, karakterinin özelliklerini gösteren insan, son sayfada yeni bir hayata geçmenin telaşındadır. Bazılarının telaşesi mutlu, bazılarınınki ıstıraplıdır.
Geçiş telaşını mutluluk içinde yaşayanların başında, iki günü birbirine eşit olmayanlar gelir. İnsan karakterini tasarlayan yaratıcı, “Asra yemin olsun ki muhakkak insan kesin bir ziyan içindedir.”[1] buyurarak, zamanını gereği gibi kullanamayanların içine düştüğü hazin durumu ilan etmiştir.
İçinde bulunulan zamanı gerektiği şekilde değerlendirme, çok farklı açılardan ele alınabilecek bir konudur. Peşi sıra gelen iki zaman dilimi üzerinden ele alındığında; sonrakinin öncekinden daha iyi bir duruma şahit olmasının gerekliliği görülür. Yıl, ay, hafta, gün, saat… hangi zaman dilimi olursa olsun, bir öncekinden daha iyi, daha güzel, daha halis olmazsa, zamanın hakkı verilemiyor demektir.
Sonrakinin öncekinden daha kötü bir duruma şahitliği ise arif kimseler tarafından, yerine ölümün tercih edileceği bir hal olarak anılmıştır. Bu gibi olumsuz durumlarda insan, varması gereken yerin az ya da çok gerisindeyken hikâyesine son vermek zorunda kalacaktır.
Son sayfadaki telaşı mutlu bir şekilde yaşayanlar ise menzile varmanın derin huzuru içindedir.
Menzile doğru yol alırken vakit kaybetmeyen bahtiyar kimselerin özelliklerine bakıldığında, iradelerinin sağlam olduğu görülür. Sağlam irade, yolda oyalanmanın önünde bir settir. Aksi durum, yani irade zayıflığı ise oyunda oynaşta takılıp kalma sebebidir. Sağlam irade sahipleri, her an bir adım ileri gidebilme endişesi taşırken, arzu ve ihtiraslarının esiri olmaz. Heves peşinde koşmayan bu kimselerin hayat hikâyesi, değişim/gelişim üzerine kuruludur. Her an değişen ve gelişen insan, var oluş amacını gerçekleştirmenin huzurunu yaşarken; arzuları peşinde sürüklenen insan ise kendi varlığına ihanet etmenin huzursuzluğunu yaşamakta ve dolayısıyla tasarımcısının gazabını da üzerine çekmektedir.
“Sana (gelmesi) kesin olan (ölüm) gelinceye kadar da Rabbine ibadet (ve bütün emirlerine itaat) et.”[2] emrinin muhatabı olması her insanın potansiyel olarak, var oluşuna uygun değişimi yaşamaya programlı olduğuna işaret eder. Çünkü yaratıcısı, insana altından kalkamayacağı bir sorumluluk yüklemez. Bu değişimin gerçekleşmesi, insanın kendisine hayat bahşedildiği her an, kendisini var eden, hayatta tutan yaratıcısının çizdiği yolu takip etmesine bağlıdır.
Rabbe ibadet etmek, onun kulu olduğunun farkına varmak demektir. İnsana, ölüm gelinceye kadar, yani hayatın belli bir döneminde değil; her anında kulluk bilinciyle hareket etmesi emredilmiştir. Her an bu şuurla hareket eden insan, yaratıcısı ile sağlıklı bir ilişki içinde kalacak; her eylemini onun rızasına uygun planlama çabasında olacaktır. Bu yakın ilişki ve çabalamanın sonucu, muhakkak ki hep daha iyiye doğru ilerleme yani değişim ve gelişim olacaktır.
Bu noktada, şöyle bir soru akla gelmektedir: Çizgiden sapma söz konusu olduğunda, telafisi mümkün müdür? “Ve (yine) onlar, çirkin bir iş işledikleri veya (günahlarla) kendilerine zulmettikleri zaman, Allah’ı anarak hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Zaten, Allah’tan başka kim günahları bağışlar ki? Bir de onlar, işledikleri (günah ve hatalı işleri)nde bilerek ısrar etmezler.”[3] ayet-i kerimesi, bu soruya çok net cevap vermektedir.
Anlaşılıyor ki menziline varmak isteyen insan için, yolda kaybettiği anları telafi etme imkânı vardır. Ancak bu telafi imkânını değerlendirebilmek için kişinin yürüyüşünün farkında olması gerekmektedir. Ne yöne yürüdüğünü, zamanın nasıl geçtiğini dert etmeyen insan, maalesef ki telafi ihtiyacı hissetmeyecek, ziyanına ziyan ekleyecektir. Bu imkânı değerlendirebilmek yine iradenin sağlam olmasını gerektirmektedir. Zira arzu ve hevesinin eğlencesi içinden sıyrılıp, yeniden yola koyulmak çok da kolay olmayacaktır.
Kendisinin ve yolunun farkında olan insan, “Ancak iman edip de sâlih (sevaplı) amel (ve hareket)lerde bulunanlar, hem de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariçtir (onlar ziyandan kurtulmuşlardır).”[4] müjdesine muhatap olan bahtiyar kimselerdir.
Zeynep Yaren Çelikbilek
[1] Kur’an-ı Kerim, Asr Sûresi, 1-2
[2] Kur’an-ı Kerim, Hicr Sûresi, 99
[3] Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmran Sûresi, 135
[4] [4] Kur’an-ı Kerim, Asr Sûresi, 3