13 Ekim 2024 / 9 Rebiül Ahir 1446

İhsan Ayı Ramazan

İhsan, “bir şeyi en güzel şekilde yapmak” manasına geliyor Arapçada. Ayrıca karşılıksız vermenin adı da ihsan. Rasûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de “Allah’ı görüyormuş gibi O’na kulluk etmendir. Sen O’nu görmesen de O seni görüyor.”  diye tarif ediyor. Ramazan ayı tam da bu ifadelerin birleştiği bir ay.

Yüce Rabbimiz bizi kendisine çekmek için öyle lütuf ve ihsanlar da bulunuyor ki “Ramazan’a ulaşıp da cenneti hak etmeyenin burnu yere sürtülsün” diyerek Rasulullah (sav) efendimiz uyarıyor. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)ın rivayet ettiği bir Hadis-i şerifte ise daha cezp edici bir ifade vardır. “Âdemoğlunun yaptığı her iyi işin on mislinden yedi yüz misline kadar katlanan bir karşılığı vardır. Şanı yüce olan Allah “oruç müstesna; çünkü oruç benim için tutulur. Onun mükâfatını (ancak) ben veririm” buyuruyor. Bir yönümüzle melekleri kıskandıran makamların sahibi oluyoruz. Yemiyor- içmiyor sadece rabbimizin istediklerini yapıyoruz. Bize sataşan biri olduğunda “ben oruçluyum” dememiz isteniyor. Asil ve seçkin kulların tarifini yaparken de Rabbimiz “ onlara cahiller sataştığında  “selam” derler” (Furkan Suresi.63) buyuruyor.

İçinde Kur’an-ı Kerim’in indirildiği seçkin bir ayda oruç bize farz kılındı… Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bu ayda biz, “muttakilerden olalım diye” bizi bu aya çekti. Kalbin erbaîni” isimli yazısında Mehmet Görmez der ki “Kalbin de korunmaya ihtiyacı var. Eğer öyle olmasaydı kalplerin askerleri olmazdı. Haramlardan olduğu gibi helallerden de korunması gerekir” işte Ramazan tam zamanı… Helallerden de korunma zamanı. Zaten insanın asıl korunması gereken azası da kalp değil mi? “Rabbim beni görmekte, Rabbim beni işitmekte ve Rabbim beni bilmekteyken ben nasıl gafil olurum şuuruna ulaşmak, bu ayda yaptığımız bir aylık eğitim ile kazandığımız bir meleke sayesindedir.

Kur’an-ı Kerim’de  “biz Musa ile otuz gece  (için) sözleştik ve onu bir on (gece ilavesi) ile tamamladık” (A’raf,142) buyuruyor ya Kerem sahibi Rabbimiz, bize de içinde “bin aydan daha hayırlı bir gecenin gizlendiği” Ramazan ayında orucu yazarak ihsanda bulunuyor.  Gizli ve aşikâr her halimize vakıf olan, gizli ve aşikâr O’na kulluğu bu ayda daha bir lezzetle tattırıyor. Mukabeleler, teravihler, seher vakitleri uyanıklık, itikâflar, eliyle vermenin lezzeti iftarlar, fıtırlar, zekâtlar, komşuda pişen bize de düşen sofralar… kulluğun en coşkulu mevsimi, ihsan ayı Ramazan… Eli kârda, gönlü yârda herkesin. Yemek yaparken, evini süpürürken, çarşıda pazarda rızık peşinde koşarken… ihsanda. Buyuruyorlar ki Aişe (radıyallahu anha) annemiz: “ (Zaten insanların en cömerdi olan) Rasûlullah Ramazan ayı geldi mi önüne kattığı her şeyi sürükleyen bir rüzgâr gibi olurdu” Hiç bilenlerle bilmeyenler müsavi olur mu? Hiç gören ile görmeyen bir olur mu?

“Usta avcı” diyor Mevlana (ks) kullarını kendine çekmek için onların hoşlanacağı şeylerle avlar. Açılan gök kapıları, zincire vurulan şeytan, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi,  lütuf ve ihsanın sağanak sağanak inmesi… Ramazan cazibe merkezi oluyor… Beri gel daha beri… Burası ümitsizlik kapısı değildir… der gibi bizi kendisine çekiyor… Bizlere boyun büküp “cürm-ü isyan bendedir. Lütf-u ihsan sendedir” demek düşüyor… Dünyadan kesilip O’na yönelmek…

Emine Yalçınkaya