9 Aralık 2024 / 7 Cemaziye Ahir 1446

İslâm Ahlakı: İyiliği Emretmek Kötülükten Sakındırmak

Allâh-ü Zü’l-Celâl Hazretlerinin yaratılıştan ona lütfettiği yüce ahlâk, hayâ, kanaat, şecâat, kötülüklerden vazgeçme ve hilm gibi pek çok haslet ve her türlü güzel huy onun tabiatında yer etmişti. Neden? Çünkü onu Rabbi Zü’l-Celâl’i terbiye etmişti de ondan. Yine bizzat Rasûlullah (sav) Efendimiz’den öğreniyoruz:

تأدبي  بني ربي فاحسن الد

“Beni Rabbim terbiye etti ne güzel eyledi” buyuruyor. Ne güzel terbiye etti. Bu hadisin îrâd nedeni nedir?

Efendimiz (sav) henüz doğmadan babasını kaybetmişti biliyorsunuz. Üç-beş yaşlarında annesini de kaybedince, melekût âleminde bir kaynaşma, bir dalgalanma olmuştu. “Melekût âlemi yasa boğulmuştu” diyor siyer ve tarih yazarları… Mahzun ve mükedder tazarru ve niyaz ettiler:

           “Ya Rabbi, sen bildirmezsen biz bilemeyiz. Habîb-i Edîbim dediğin, zerrelerden kürelere aşkına vâr eylediğin Habîbini babasız ve annesiz bıraktın. Hem öksüz hem yetim… Bu ne hikmettir biz bilemiyoruz.”

Cenâb-ı Hâk (c.c): “İyi ya, Habîbimi bir beşerin ellerine, terbiyesine bırakmazdım, bırakmam. Onu bizzat terbiye edeceğim” buyurdu. İşte hadisin îrâd nedeni budur deniyor.

Allâh’ü Zü’l Celâl ve’l-Kemâl hazretleri’nin terbiye ettiği ve nübüvvet için yetiştirdiği (sav)’den nahoş bir hareket asla sâdır ve vaki olmamıştır.

Şimdi hadîs-i peygamberîye bakalım. Efendimiz:

“Ben güzel ahlâk-ı tamamlamak için gönderildim” buyuruyor. Başka bir şey için değil güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim diyor.

Bir başka hadîs-i peygamberide ise birisi geliyor, (sav) Efendimizden güzel ahlâkı soruyor. Cenâb-ı Peygamber ona cevap olarak Âraf sûresi 7/199. âyet-i celîlesini okuyor:

           “Sen bağışlama yolunu tut, (yâni af yolunu tut) iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir (yâni onlara aldırış etme).”

Sonra devamla: “Güzel ahlâk, senden sıla-i rahmi kesen akrabana gitmen, sıla-i rahim yapmandır.” Yâni senden ilgisini kesene mutlaka gitmendir. Gelene kim olsa gider, gelmeyene gitmek önemlidir. Devamla, “seni mahrum edene vermendir” buyurdular.

İslâm’da karşılık vermek çok güzel bir şeydir, hediyeleşmek sünnettir ama sana vermeyen, seni mahrum eden, hatta sana buğzedene vermektir önemli olan. Güzel ahlâkın alâmeti, belirtileridir bütün bunlar.

Hadisin devamında üçüncü olarak: “Sana zulmedeni affetmendir” buyurdular.

Bildiğiniz gibi bütün güzel hasletler (sav) Efendimiz’de doruk noktasındaydı. (sav) Efendimiz hayat-ı saadetlerinde peygamberliğinden önce de “Muhammed’ül Emîn” diye anılıyordu, biliniyordu. Asla kimseye buğz etmemiştir. Kendi şahsı için kendi nefsi için hiç kimseye küfretmemiştir, kötü söylememiştir. Ne eliyle, ne diliyle, lânet etmemiştir. Uhud’da, dişi şehit olmuş, yüzüne miğfer batmıştı. Rasûlullah (sav) Efendimizin emrine imtisâl etmeyen okçuların gafletlerinden dolayı, gerileme gibi bir şey meydana gelmişti. Ashab geldiler çevresindeler: “Ey Allah’ın Resûlü, Allah sizin dualarınıza icabet eder, dua buyurun! Dua buyurun da şunları kahretsin.”

“Hayır!” dedi (sav). “Ben lânet okuyucusu olarak gelmedim; ben rahmet müjdecisi olarak geldim.” Dua etti: “Yâ Rabbi affet kavmimi, bilmiyorlar.” (İhyâ-u Ulûmiddin, c.5, s.525)

Onların sülbünden gelen Müslümanlar ise, İslâm fütûhâtını gerçekleştirdiler.

Cenâb-ı Hak (c.c) kullarını edeplendirdi. Resûlullah (sav) da ümmetini ahlâkların güzellerine ve edeblerin en iyilerine dâvet etti. Ve bu tavsiye ettiklerini bizzat nefsinde yaşadı. Kıyamete kadar Müslümanlara ve bütün insanlık âlemine örnek oldu. Nümûne-i imtisâl oldu.

“Ben Müslümanım” demek yeterli mi?

Bu dîne inanmak, gereklerini yerine getirmek, icaplarını yerine getirmek, öğrenmek, hayata geçirmek ve öğretmek şart değil midir? Öyle lâf ebeliği ile “ben de Müslümanım!” demek olur mu? Din adına, mukaddesat adına ne varsa red edeceksin, sonra “biz de Müslümanız diyeceksin!” Olmaz öyle şey! İmanın eseri görülmeli Müslümanda.

Allah (c.c), meyyal gördüğü kulunun göğsünü İslâm’a açarmış. Allah (c.c) yardımcımız olsun…

Ahzâb sûresi: 33/21. âyete bakalım:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ  حَسَنَة

”Andolsun ki, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Resûlullah’ta güzel örnekler vardır.”

Muhtevaya dikkat edilirse görülecektir ki, Resûlullâh’ın sözlerini, fiillerini ve hâllerini örnek edinme konusunda büyük bir ilkedir, düsturdur ve temel prensiptir.

Müslümanın Peygamber (sav) Efendimizi örnek ittihaz etmesini; onun sabrını, sebâtını, ihlâsını, çalışmasını, ahde vefasını, ibadet ve taatler hususundaki titizliğini, takvasını, sebeplere sarılmasını, Allah Teâlâ’dan sürekli yardım bekleyişini, ümitsiz olmayışını, onun güzel hasletlerini kıyamete kadar örnek almasını emretmiştir Allâh-u Zü’l-Celâl Hazretleri… Bizim gibi kararsız, korkak, ümitsiz ve dağınıklara sesleniyor, emrediyor: “Andolsun ki sizin için Resûlullah’ta güzel örnekler vardır ona uyup, onun özelliklerini kendinize örnek edinseniz ya!”

Öyle değil mi? Bugün haçlı ittifakları kurulmaktadır. Bir buçuk milyara yakın Müslüman darmadağınık değil midir? Sen ben kavgasıyla, geçmiş de şöyle oldu, böyle oldu kavgasıyla ömür tüketmiyor muyuz? Nerede birlik ve beraberliğimiz?

Hani Müslümanlar bir tarağın dişleri, bir binanın taşları gibi olacaktı. Müslümanlar bir vücut gibi olacak, hangi uzuv ızdıraba düşse, yürekler orada atacaktı! Ne oldu bize ki, cennet müjdesi almış gibi milletçe eğlenebiliyoruz ki? Heyhât ve hayret doğrusu! Bu vebâl hepimizin boynundadır. Hiçbir fert mesuliyetten vareste değildir. Hiç değilse ağlayabilseydik perişanlığımıza o da yok…

Resûlullah (sav):

ابكوا فان لم تبكوا فتباكوا

“Ağlayınız, ağlayamazsanız da ağlar görününüz!” buyuruyor. (Tergîb veTerhîb, c.6, s.315)

Dünyanın bâzı kesimlerinde, Müslümanlar kan gölünde; dünya âlem seyirci, insan hakları filân lâf-ı güzâf…

Hiç değilse biraz mahzun olur insan, çengi oynatmaz, türlü, çeşitli maskaralıklar yapmaz. Edep dışıdır, edep!

Allah bir insanın sadrında iki kalp yaratmadı. Hem Muhammed (sav)’in ümmetindenim diyeceksin, hem de onun çilesine ortak olmayacaksın, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyeceksin; bu olmaz işte! Fazilet timsali güzel ahlâkın temsilcisi olacaksın. İyiliği emredip, kötülükleri nehyedeceksin. Rabbü’l İzzet soracak: “Sen sıcak çorbanı içerken, sıcak yatağında uyurken, şehitlerin akan kanlarına karışmıştı geride kalanların akan gözyaşları. Şehit çocuklarının, mazlumların âhı Arş-ı titretiyordu. Sen ne yaptın ey kulum?”

Sormayacak mı? “Sayısız nimetlerimi nasıl heder ettin?” demeyecek mi? Pembe gözlükleri çıkarmak, gerçekleri görmek gerek, realiteden kaçmanın bize hiçbir faydası yoktur, olmamıştır.

Evet “Komşusu açken tok sabahlayan, kâmil mü’min olamaz!” buyuruyor Allah Resûlü. İşte İslâm prensiplerinin biri daha. Hani nerede güzel ahlâk? Nereye, nerelere kaybolmuş güzel ahlâk ki, bulamıyoruz?

İstisnâları behemehâl tenzih ediyoruz, bizim için her konuda olduğu gibi güzel ahlâk mevzuûnda da bir tek eşsiz örnek, müşahhas örnek vardır: Resûlullah (sav); ondan sonra sahabî (r.a), sıddîklar, sâdıklar, âşıklar ve âlimlerimiz gelir.

Târihi iyi bilmemiz, bu şuura varmamız, bu bilinci elde etmemiz lâzımdır ki, Resûlullah (sav)’den ve o kavî Müslümanlardan güzel ahlakı öğrenip tatbik edelim. Bize uymayan kaftan ile uğraşmak, hamâkattir, zaman israfıdır. Kimlik, kişilik bunalımına girmeye de, aramaya da ihtiyacımız yoktur. Aslımıza dönelim yeter. Her şey düzelecektir inşâallah.

Benim ilgimi çeken bir cümle geçmişti okuduğum kitapta şöyle bir cümle: “İdealist babalar, avam çocuklar…” Benim şahsî kanaatim bazen babalar, bazen de evlâtlar idealist oluyor. Evlatlara İslâm idealini öğretmek ebeveynin birinci vazifesidir ki, evlat zulmette kalmasın. Bugün buna her zamankinden çok ihtiyacımız var sanırım.

Sohbetimizi Zümer sûresi 39/53. âyeti ile bitirelim:

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن  رَّحْمَةِ اللَّهِ

 “Ey Habîb-i edîbim! Deki: Ey nefislerine zulümde aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Zîrâ Allah (şirk hâriç) bütün günahları bağışlar, affeder. Çünkü o gafûr ve râhîm olanın ta kendisidir.”

Allah (c.c) bizleri ümîdini yitiren ve ümitsiz olanlardan eylemesin. Zîrâ ümitsiz olmak ve Müslümanı ümitsiz etmek yasaktır. Dikkat edilecek husus, ümîd etmek için de Allah’a (c.c) kulluk etmek gerekmektedir.

Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berâketühû…

Şahver ÇELİKOĞLU