İlahiyatçı Fatma Kahveci –
“Bir kitâbullah-ı âzamdır serâser kâinat
Hangi harfi yoklasan mânâsı hep Allah çıkar”
İnsanın karşısında, Allah’ın kudretini, ilmini, celâl ve cemâlini yansıtan muhteşem kâinat tablosu yer alır. Güzellik, zarafet, uyum ve ahengin sayısız örnekleriyle donatılmış bu âlem, Cenâb-ı Hakk’ın mükemmel bir sanat eseridir.
Kâinattaki her şey O’nun kusursuz yaratıcılığını açıkça gözler önüne sererken, idrak edebilen kalpleri de kendine hayran bırakır. İnsan, “Allah’ın boyasıyla boyanmış” bu kâinat kitabını sevgiyle okuduğunda ilme, irfana ve aşka doğru yol almaya başlar.
Sevgiyi Hisseden İnsan Çevresini İyileştirir.
Sevgi, insan ruhunun derinlerine işleyen bir duygudur. Sevgi; paylaşmayı, el ele vermeyi ve sevdiğini kendine tercih etmeyi gerektirir. Bir başkasının acı ve hüznünü, kendine aitmiş gibi hissedebilmek ancak bu ilahî duygu sayesinde mümkündür.
Sevgiyi hissedebilen bir kalp beslenir, gelişir ve empati kurabilir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in ilişkilerinin temeli ülfet, ünsiyet ve muhabbete dayalıdır. Verdiği değeri göstermek için çocuğa kuşunun hatırını sormak, muhabbete sebep olacak şekilde aile fertleriyle şakalaşmak, karşısındaki insana onu sevdiğini söylemek, dostlarla muhabbet edip eski günleri yâd etmek, sadece tanıdığına değil tanımadığına da selam vermek, Peygamber Efendimiz’in çevresini sevgiyle iyileştirmesinin örnekleri olarak karşımıza çıkar.
Allah için sevmek kişiye huzur verdiği gibi toplumda da fedakârlık, merhamet ve diğerkâmlık duygularını ortaya çıkarır. Gönülleri Rableri’nin sevgisinde birleşen müminlerin, birbirlerine duydukları muhabbet şüphesiz diğer sevgilerden daha üstündür. Peygamberimiz’in anlatımıyla; “Müminler birbirini sevmede, birbirine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (1 )
Asr-ı saadet, sevginin insanı nasıl değiştirebileceğinin örneklerine sahne olmuştur. Birbirine düşman olan ve birbirinin kanını döken topluluklar, İslam sayesinde ulvî bir kardeşlik bağıyla kenetlenmişlerdir.
İnsanın karşı karşıya kaldığı her söz ve davranış önce kalbini etkiler. Tatlı, yumuşak bir söz veya bir yardım kalbe huzur verirken, kaba bir söz veya zarar veren davranışlar kalbi sıkar. Müslümanın, müslüman kardeşinin yüzüne tebessümle bakması, selam vermesi, elini tutup musafaha etmesi, cana yakın davranması, ihtiyaç anlarında yardım etmesi, sevdiğini ona bildirmesi gibi nebevi öğretileri içeren davranışlar, dünyayı iyileştirmenin mihenk taşlarıdır.
İslam’ın getirdiği üstün değerler sistemi yalnız insana değil Allah’ın yarattığı tüm mahluka sevgi ve şefkatle muameleyi öngörür. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, mümin için iyiliğin ve güzelliğin bir hayat tarzı olduğunu, onu bal arısına benzeterek anlatır.(2 ) Bal arısı, çiçeğinden yararlandığı ağaca hiçbir zarar vermediği gibi mümin de imar etmekle sorumlu olduğu çevrenin ve kâinatın dengesini bozacak bir tavır içinde olmaz.
İslam’ın sevgi temelli medeniyetinde, insana sunulan ve her biri Allah’ın bir emaneti olan hayvanlar için de merhamet mesajları bulunur. Kur’an-ı Kerim’de; Hz. Salih’in devesinden, Ashab-ı Kehf’in köpeğinden, Hz. Süleyman’ın karıncalar ve Hüthüt ile olan diyaloglarından bahsedilerek, onlar aracılığıyla insanlara çeşitli mesajlar verilir.
Yuvasından iki tane yavrusu alınan anne kuşun çırpınışını gören Rahmet Elçisi; “Bu kuşu yavruları sebebiyle üzen kim? Yavrularını ona geri verin.” buyurmuştur. Hayvanlara rıfk ile muamele eden Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem aynı zamanda; atına Mürteciz, eşeğine Ufeyr veya Yâfur, katırlarına Düldül, Şehba ve Beydâ, develerine Kasvâ ve Ced’a isimlerini koyarak onlara verdiği değeri göstermiştir.
Hayvanların aç bırakılmasını, aşağılanarak lanetlenmesini, onlara kötü sözler söylenmesini hoş karşılamayan Peygamberimiz, onların Allah’ın rahmetinin vesilesi olduğunu da şöyle ifade etmiştir: “Hayvanlar olmasıydı semadan yağmur inmezdi.” (3)
Allah’ın varlığının delillerinden biri de yeryüzünün ziynetleri olan bitkilerdir. Yüce Rabbimiz, ölü toprağa can vererek orada bin bir çeşit bitki var etmiştir. Peygamberimiz Efendimiz, en zor şartlarda dahi yeryüzünün ağaçlandırılmasını teşvik etmiş, hayvanların yemesi için bile olsa ağaç yapraklarının sopayla değil ağacı sallayarak silkelenmesini istemiştir. Ayrıca ağaçların gereksiz yere kesilmemesini, bitkilere zarar verilmemesini, zorunlu olarak ağaç kesme durumunda ise yerine yenilerinin dikilmesini öğütlemiştir.
İslam’ın çevreye yüklediği anlam, bütün varlıkların bir değere sahip olduğu ilkesine dayanır. Çevreyi anlama ve anlamlandırma sürecinin başlangıcında Allah Teâlâ, Hz. Âdem’e ilk olarak eşyanın ismini öğretmiştir. “Allah güzeldir, güzeli sever” anlayışı eşyada da hayat bulmuş ve O’nun yarattıklarına ancak güzel isimler yakışır düşüncesiyle hareket edilmiştir.(4) Bu nedenle Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem ’in dilinde sadece insan değil tüm mahlukat güzel isimlere kavuşmuştur. Peygamberimiz, tozlu, topraklı anlamına gelen “Afira” denilen arazinin ismini “Hadira” (Yeşillik), “Şi’bü’d-dalâle” (Dalâlet Vadisi) olarak anılan vadinin ismini de “Şi’bü’l-hüda” (Hidayet Vadisi) olarak değiştirmiştir.
Her Şey O’nu Zikreder.
Her ne kadar insanoğlu fark edemese de göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih eder. “Yedi (kat) gök, yer ve onların içindekiler O’nu tesbih eder. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat (siz) onların tesbihlerini anlayamazsınız.” ( 5 )
Allah Resulü, hacıların telbiyelerine etrafta bulunan ağaçların eşlik ettiğini, müezzinin sesini işiten yaş kuru ne varsa onu tasdik ettiğini, ilk vahiyle buluşmasının ardından Hira’dan evine dönerken dağların, taşların kendisine selam verdiğini bildirmiştir.
Etrafında bulunan her şeyin her an Allah’ı zikrettiği bilinci insana, kulluk görevini hatırlattığı gibi eşyaya hürmet etme bilincini de kazandırır. Peygamberimiz de eşyaya farklı bir gözle bakmış ve onlara özel olarak isimler vermiştir. Örneğin; kılıcına “Zülfikâr”, sarığına “Sehap” (Bulut), sancağına “Ukâb” (Kartal) ismini vermiştir.
Tüm Sevgiler Allah’a Ulaşır.
Kâinat ancak Allah’ın sevgi ve merhametiyle ayakta durur. Bütün sevgiler, Allah’ı sevmenin, O’na boyun eğmenin bir gereğidir. Her bir varlıkta ilahî tecelliler farklı olsa da insan, nereye bakarsa baksın vech-i ilahîyi görür.
İnsan, bu muhteşem sahne karşısında sonsuz sevgi ile Rabbine bağlanmalıdır. Allah’ın sevgisine mazhar olmak, rahmetiyle kuşatılmak ve imanın lezzetini tatmak isteyen her mümin, sevgiyi, kendisini Allah’a ulaştıran bir yaşam biçimi olarak benimsemelidir.
“Allah’ım, senden seni sevmeyi, seni seven kişiyi sevmeyi, senin sevgine ulaştıran ameli sevmeyi isterim. Allah’ım senin sevgini bana canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha sevimli eyle.” ( 6 )
Kaynakça
1.Müslim, Birr,66
2.Ahmed b. Hanbel , II,199
3.İbn-i Mâce, Fiten ,22
4.Müslim,İman ,147
5.İsra Sûresi 17/44
6.Tirmizi, Da’avat ,73 )
Yolun En Doğrusu, Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan
Hadislerle İslam, Diyanet İşleri Başkanlığı
Aslında Bir Sanat Var, Sadettin Ökten