Sanat var olanı görünür kılmak mı?
Yoksa görünmek için an kollamak mı?
Ya da aşikârken aşina olmak mı?
Kendini göreni seyreylemek mi sanat?
Yoksa görünmeyeni görünür kılmak mı?
Sanat ivmesini en büyük sanatkârdan alır.
Tüm güzelliklerin, göze hoş görünen ve yaratılmış tüm kötülüklerin dahi sahibidir “O”.
Yaratma yetisinin tek hâkimi.
Her an yeni bir oluşun sahibi.
Kendini tesbih ile memur, hamd ehli sayısız mahlûkatına rağmen,
Akıl sahibi bir varlık yaratan, ona isimleri öğreten
Diğer mahlukat vazifeleri ile meşgulken, o seçilmişi kendine Habip eyleyen.
Oysa topraktan; su ile balçıktandı Âdem; ne nurdan, ne ateşten yaratılmamıştı.
Onun için farklıydı; yaratılmışların en güzeli “Ahseni Takvim”di.
Ama her varlık gibi o da zıddıyla kaimdi.
Yani “Esfeli Safilin”di de aslında; aşağıların aşağısı.
Âdemi yarattı Hakk, çıkardı karşısına âlemin
Önce ”Say dedi esmayı” meleklerine.
Onlar çaresiz; “Sen bize ne öğrettiysen biz onu biliriz” dediler.
Sonra; ”Say” dedi Âdeme. Âdem saydı, âlem dinledi, secde gerekti.
Her yaratılmış muti sadece şeytan kendine yediremedi kibirlendi;
“Ben” dedi gerisi mühim değildi.
“Ben” dedi ve kendini yaratılmış sevgiliden büyük zannetti.
Ama Âdem emre itaatliydi,
Çünkü, Âdem; “yokluk” demekti.
Âdem, su ile balçık arasındayken, “İnsanlığın En Güzel Örneği” nin ruhu yaratılmış,
Âlem o Yüce Sevgilinin Nuru ile aydınlanmıştı.
O Nur ki kıyamete kadar payidar olacak bir muhabbet ve aşk mecmuasıydı.
Belki Âdem bile o latif esrarın yansımasıydı.
Koskoca bir sanattı bu varoluş ve yaradılış mucizesi.
Peki niçindi?
Bilinmek içindi, sevilmek hem de aşkla.
Hatta delirircesine,
Görenlerin; “Kim Bu Meczup” nidaları göklere yükselircesine.
Ve hatta Hallacı Mansur gibi;”Enel Hakk” casına.
SANAT SANATKÂRI AÇIK ETMEKTE
Dağlar,
Taşlar,
Uçan Kuşlar,
Akan Sular,
Dereler,
Nehirler,
Ötüşen Bülbüller,
Dönen Pervaneler,
Galaksiler,
Zerre ve Kürre Arasındaki Cümle Esrar.
Fısıldar Gibi Kulağımıza;
“Seni Görüyorum,
Seni Duyuyorum,
Seni Biliyorum,
SENİ SEVİYORUM”.
Alime KADIOĞLU
Eğitimci Yazar