Âlimliği şairliğinin önüne geçmiş biridir o. Her fırsatta Rabbine yakınlaşmaktır isteği. Gönül muhasebesi ve murakabesiyle çıkar kaleminden sözcükler.
YETER
Garip kalan gönlüm ağlar mı oldun
Yine kendi ciğerini dağlar mı oldun
Ne oldun a gönül, yine ne oldun
Yeter Allah aşkına, soldukça soldun
Kimseye değil ha, kendine bu taş
Hak yolunda akmalı gözlerden yaş
Durma koy beş vakitte, secdeye baş
Böyle böyle gönül arınsın dursun[3]
Hep bir hüzün vardır dizelerinde, korku takvadan uzaklaşma, rızadan uzaklaşma korkusudur. Acziyetten kemâlâta bir çizgi çizer.
AĞLATMA BENİ
Şükürden âciz, garip bir kulum
Hem de yere düşen değersiz pulum
Engin derya misâli, çağlayan suyum
Ey Yüce Hâlıkım, işte ben buyum.
Hüzün taşar yine, gönülden öte
Biz gönül deryâsında, daldık sohbete
Yolumu düşürme, Rabbim gurbete
Ey Yüce Hâlıkım, ağlatma beni.
Öksüz, yetim başı okşar severim
Halk içinde yoktur benim değerim
Ağyar bilmez, garip gelir niyetim
Yaradanım sensin, ağlatma beni.
Bunca nîmete bu şükür, yeter mi yâ Rab
Zikr ile olmalı gönül, harap bîtab
Ümitsiz bırakma İlâhî, olmasın serâb
Sen verdin, sen kayır ağlatma beni.[4]
SÖYLE BÜLBÜL
Gönül bahçesinden kovulan bülbül,
Güller bîzâr ağlar, söyle nerdesin
Mahzûn kaldı, bağ bahçe sümbül
Söyle bülbül, söyle şimdi nerdesin.
Gül bahçesi hazanda, dökülür güller
Gönül gâm içinde, söyle nerdesin
Hâli perîşânıma gülüyor eller
Söyle Allah aşkına, söyle nerdesin
Sana ulaşmak için, dağ tepe aştım
Mecnun gibi, düz yola inince şaştım
Ne kadar çok çekti, çileli başım
Söyle bülbül, söyle artık nerdesin?[5]
Anne duasıdır bazen yaptığımız güzel şeyler, başımıza gelenler. Bir hayatın hikâyesinde anne, baş tacıdır. Çünkü duası makbul olandır o.
YOLCUYA
Sevgiye susamış, kavrulan gönlüm,
Neden uzak olsun, kullardan ölüm
Çok yanlış düşünür, bilemeyiz hiç
Bu sebepten kalır, gönülde sevinç
Bir yolcu var gidiyor, belki de dönmez
Her yola giden de mutlaka ölmez,
Yine de helallik dilemek, haktır,
Revâ mı garîbi yollara baktır.
Güle güle git dön, uğurlar olsun,
Garip yine hasretle, sararsın solsun
Elbette vuslat var, Tanrı büyüktür,
Zannetme ki bize (anne) bu hayat yüktür.
Tebessümle karşılarız, her hali üzülme
Helâl et hakkını, müstehzî gülme,
Şüphesiz olamadık biz sana lâyık
Sen dilersen affeder, bizleri Hâlık.[6]
Dünyanın bir yol, insanın yolcu olduğudur anlatmak istediği sanki. Bu yüzden ömürler yetmeyecektir sırları çözmeye.
YOLLAR
Gurbet yollarının garip yolcusu,
Sıla hasretiyle yanar mı oldun
Bu yollar ki bin bir bilmece dolu,
Sen yolcu, sırları çözer mi oldun?
Sırları çözmeğe ömürler yetmez,
Susuz çöllerde bil, lâle gül bitmez
Kulun kendine ettiğini kimseler etmez
Güle hasret bülbülüm çağlar mı oldun?[7]
Tevhide dayanmayan yaşantı, yolları yürünmez kılar, yolcuya seraplar gördürüp çıldırtır. Bu yüzden önemlidir yolcunun sırtını Hakk’a dayaması.
YÜRÜ
Durma bu yolda, şerefle şanla yürü
Ardından binlerce değilse de, üç beşini sürü
Tevhîd ile aşka, boyan da doyma
Zâlimlerin zulmünü, yanına koyma.
Yürü hakka dayalı sırtın,
Hesâbını yapma sen de, otuzun kırkın
Kime dönsen kime baksan bıkkın,
Hak’dan, yüz dönenlerdir çılgın…[8]
Ve ilmi aşkla karar, çünkü aşkla karılmayan ilim de cehalet kadar azıktır nefse. Ömrü dolu dolu geçmiş, ardında eserler, insanlar, sadaka-i cariyeler bırakmış bir insanın duası nasıl boş olabilir. Bu güzel şiirleri okuyanların da nasibine düşmesi duasıyla…
DİLEĞİM
Gelmedik elbette sebepsiz, şu âleme
Deme dostum, deme sakın bana ne
Her şeye bir, ilme bin bahane
Allah akıl vermiş, ne isteriz daha ne.
Cehâleti bırakalım, ilme bakalım
Hak yolunda, gönlümüzü yakalım
Tevhîd ile, ziynetlenip kalkalım
Hayâ sancağımız bizim, yürü Hak içün.
Mü’mine miskin olmak, yoktur bilelim
İnanmayan kişilere, biz ne edelim
Hidâyet Allah’tandır, ancak dileğim
Gönülleri aşk oduna, yaksın Yaradan.[9]
[1] Şahver Çelikoğlu, 1937 yılında Eskişehir’de doğdu. İlkokulu Eskişehir Turan ve İnönü ilkokullarında okudu. San’at Enstitüsü’nü bitirdi. İlkokul ile aynı tarihlerde, ilahiyat ilimlerini tahsil, dînî ilimleri tedrîse başladı. Zamânın ferîdi kabul edilen Hasib (Sezer) Efendi ve Said (Şentürk) Efendi’den uzun yıllar (yirmi bir yıl) özel eğitim ile Tefsir, Usûl-ü Fıkıh, Fıkıh, Akaid, Hadis, İlâhiyat ve Edebiyat ilimlerini tahsil etti. Hocalarından adı geçen ilim dallarında icâzet alan Şahver Hanım, Cüneyt (Erçin) Efendi’den Arapça’yı ikmal ile Sumru Oktay Hanımefendi’den mûsıkî dersleri aldı.
Prof. Dr. Mahmut Es’ad Coşan Hocaefendi tarafından kendisine Hadis ve Tasavvuf dersleri icâzeti verildi. Otuz yılı aşkın bir süre boyunca Tasavvuf, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Akaid ve Arabiyat mevzûlarında irşad çalışmaları sürdürmüş, vefatına kadar kitap, tercüme ve te’lifler yayınlamıştır.
(Serencâm adlı eserden yararlanılmıştır.)
[2] Şahver Çelikoğlu, Serencâm (Bir Hayâtın Hikâyesi), Erhan Yayınları, 1. Baskı, Haziran-2014, İstanbul.
[3] A.g.e. sayfa 134.
[4] A.g.e. sayfa 138.
[5] A.g.e. sayfa 251.
[6] A.g.e. sayfa 252.
[7] A.g.e. sayfa 272.
[8] A.g.e. sayfa 273.
[9] A.g.e. sayfa 344.