Su… Söyleniverir bir çırpıda. İfadesinin kolaylığı nispetinde, bir muamma…
Sayısızca insan yaşamış, ilk insandan bu yana. Bir önem kazanmış dünya beşerin var oluşuyla. Bitkisi, hayvanı doldurmuş etrafı. Kâh sükûn, kâh gürültü; sürüyor bir yaşam kavgası. Ve bu yaşamın gizemi “su” …
İnsan doğar; tüm uzuvlar, sistemler yerli yerinde. Aklın sırrın ermediği, bin bir çeşit yapıyla, maddeyle. Konuşur, yürür, bakar, düşünür, ağlar, güler… Oysaki bir damla nutfe, bir damla sudur, hepsinin temelinde…
İnsan yaşar; yiyip-içerek, gezip-dolaşarak, dinlenip-çalışarak… Ayakta kalmak, kendi kıyametine kadar… Bundan mıdır bir boğaz davası? Ve o davanın vazgeçilmezi, “su”…
Mevcut olan belki de bir kaç zeytin, bir parça ekmek; o da bayat. Lakin varsa yanında katık,
yetmekte… Zira o, ab-ı hayat…
Çatlamış dudaklar, sararmış yapraklar “su” bekler… Hayvanat hayat ister, yani su diler… Damarlar, hücreler, sistemler can ister; “su” bekler… Kurumuş toprak suyu gözler…
Ne ilginç! Cümle yaratılmış hasret suya; tüm özler… Buna rağmen akınca süzülür, sürünür
yerlerde. Hiç tepeden bakmaya heves etmez de… Yüce kayadan da çıksa, dereden de geçse;
bir halde. Lakin gizliden gizliye, her şeyin temelinde…
Su… İfadesi kolay, kendi bir muamma. Biraz aralayabildiysek ne ala… Anahtar cümle; “su gibi aziz olasın” cümle cihana…
Meliha Bayram’ın Gönülden Süzülenler-1 kitabından alınmıştır.