18 Şubat 2025 / 19 Şaban 1446

Zorlukla Beraber Olan Kolaylığı Aramak

Bahar güneşinin ağaç dallarında dolaşıp uçlarda çiçeklerle tomurcuklandığı, yapraklarla yeşerdiği günleri yaşıyoruz.  Pembe, beyaz, sarı, mor, mavi renkleriyle gözlerimizi çelen, zahmetsizce yerden bitivermiş çiçekler, gökyüzünün parlak mavisi, kuşların şen çığlıkları hepsi bu taze ilkbaharı müjdeliyor bizlere. Hemen her zaman en karamsarımızın yüzünde bile bir tebessüm oluşturan bahar, kendi ihtişamından bir şey kaybetmemişse de gönlümüzde o eski sevinç yankısını bulamıyor. Çetin ve zor günlerden geçiyoruz. Sohbetine erişebildiğimiz büyüklerimizin yaşadığı savaş, yokluk, yoksunluk gibi felaketlerden âzâde olan birçoğumuz için “Demek bize düşen de buymuş, bizim hikâyemizdeki felaket buymuş.” dediğimiz bir süreçteyiz.

Kendi başına hayatını idame ettiremeyen mikroskobik bir varlık, bir virüs tüm dünyayı etkisi altına aldı, insanlar korku ve tedirginlik içinde evlerine sığındı. Yeryüzünün farklı yerlerinde cereyan eden afet ve savaşlara benzemiyor. Yerel kalmayan tüm dünyaya yayılan ve vuran bir fırtına. Üstelik bilinmezliklerle dolu; ilk nasıl ortaya çıktı, insandan insana nasıl bulaşıyor, kimler için daha tehlikeli, nasıl korunabiliriz, belirtileri neler, tedavisi var mı? Tüm bu sorular çoğaldıkça çoğaldı.

Televizyon ekranlarından, sosyal medyadan zaman zaman birbiriyle çelişen, zaman zaman bilimsel gerçeklerle ayakları yere sağlam basan, ufukta bir umut ışığı parlatan birçok bilgiyle Covid- 19 ( Sars-2) denilen virüsü tanımaya, salgını anlamaya çalıştık.  Bazen komplo teorileriyle yüreklerimiz büsbütün daraldı, bazen yeni tedavi yöntemleri içimize su serpti. Riskli hastalık gruplarında olmadığımızı düşünüp rahatlarken, hiçbir riski olmayan genç insanların da hastalığı ağır geçirebildiğini, nadir de olsa hayatlarını kaybettiklerini duydukça kaygılandık.

Salgın, kendi iklimini, gündemini, sürecini oluşturdu, bizler de öyle ya da böyle bunu kabul etmek, salgın şartlarına uyum sağlamak zorunda kaldık. Ne yapmalı, nasıl yol almalı, bu zorlu günlerden mümkün olan en az hasarla nasıl çıkmalı?

Her birimizin hayatında muhakkak ki zorlu dönemler olmuştur. Şöyle bir hatırlarsak kendi imkânlarımızla, kendimize göre yöntemlerle işin içinden çıkmaya çalışmışızdır, belki sonrasında daha önce hiç fark etmediğimiz becerilerimizi, güçlü yönlerimizi keşfetmişizdir. Şimdi de öyle bu zorluklarla başa çıkacağız, bir farkla ki kendi hayatımız ve sevdiklerimizin hayatı risk altında. O halde her zamankinden dikkatli, temkinli, tedbirli olmalıyız. Biz iyilik halinde olmadan başkalarına faydamız olamaz. Uçak yolculuğunda söylendiği gibi tehlike anında oksijen maskenizi önce kendinize takın sonra yanınızdakilere yardımcı olursunuz.

Ben kendimi koruyarak bizi koruyabilirim:

Bedensel ve ruhsal sağlığımızı korumak, bunun için gerekli tedbirleri almak kişisel sorumluluğun da ötesinde toplumsal bir ödev haline geldi. Yakınlarımız, sevdiklerimiz için endişeleniyoruz, imkânlarımız ölçüsünde çevremizdekilere yardım etmeye çabalıyoruz. Kimimiz yaşlı komşumuzun alışverişini yapıyor, kimimiz çalışamadığı için maddi zorlukları olan kişilere destek oluyor.  Fiziksel izolasyonla madden uzaklaşırken başkalarını daha çok düşünür olmakla ihtimal ki manen yakınlaşıyoruz.  Gün geçtikçe de doğru bilgi kaynaklarından virüsle ilgili; bulaşma ve korunma yolları, hastalık belirtileri nelerdir, tedavisi nasıl olur sorularının cevaplarını alıyoruz.

Uzmanlar kendimizi fiziksel olarak korumamız için yapabileceklerimizi gayet açık belirtiyorlar:

  • Zorunlu olmadıkça evimizden dışarıya çıkmamak.
  • Toplu bulunulan iş yeri, ulaşım araçları, çarşı, market gibi yerlerde cerrahi maske takmak, fiziksel izolasyon sağlamak.
  • El yıkama, kolonya veya el dezenfektanıyla el temizliğimizi yapmak.
  • Uyku düzeninin korunmasıyla, sağlıklı, dengeli beslenmeyle bağışıklık sisteminin güçlü tutulması.

Peki, ruh sağlığımızı nasıl koruyabiliriz, korkuya, kaygıya teslim olmadan zorluklarla nasıl baş edebiliriz?

Fiziksel sağlığımızı korunma yöntemleri kadar sınırları net belirlenmemiş ve her bireyin kendine göre sağlıklı baş etme becerileri birbirinden farklı olsa da ruh sağlığımızı korumak için birkaç genel öneri olabilir:

  • Öncelikle duygularımızdan korkup kaçınmak yerine, kendimizi, duygularımızı anlamaya çalışmak, içinde bulunduğumuz durumu fark etmemize yardım eder.
  • Sonrasında da duygularımızın etkisiyle, bedenimizde, davranışlarımızda, hayatımızda olan değişikliklere odaklanabiliriz.
  • Kendime yöneliyorum, duygularım neler?

-Kaygı, korku, umutsuzluk, öfke, çaresizlik, umursamazlık, kayıtsızlık, donup kalma, hiçbir şey hissedememe.

  • Kendime yöneldiğimde hissettiğim bu duygular bende hangi bedensel belirtilere neden oluyor?

-Çarpıntı, ateş basması, nefessiz kalma hissi, boğulur gibi olma, dikkatte dağılma, gerginlik, halsizlik, yorgunluk, uyuşma, karıncalanma, ağrı, iştahsızlık, iştah artışı.

  • Duygularıma tek tek dikkat ettiğimde fark ettiklerim neler? Neyin kaygısı?

-Kendimin, sevdiklerimin hastalanması kaygısı.

-Neyin korkusu?

-Hastalanıp hastaneye yatma, karantinaya alınma ve belki de ölme korkusu.

-Ölürsem bakımıma ihtiyaç duyan aile fertlerinin, geride bıraktıklarımın durumu ne olur endişesi.

-İkinci dalga, üçüncü dalga derken bu salgının uzun süre bitmeyeceğine, eski normal hayatımıza dönemeyeceğimize, virüsün kesin tedavisinin, aşısının bulunamayacağına dair umutsuzluk.

-Boşu boşuna evden çıkıp sosyal ortamları kalabalıklaştıranlara, maske takmayıp başkalarının sağlığını umursamayanlara duyulan öfke, bazen de hiç sebepsiz, hiç muhatapsız bir öfke.

-Hastalanırsam, nadir komplikasyonlar gelişirse tedavisi bulunamazsa çaresizliği. “Ne yaparsam yapayım bu virüs bana nasılsa bulaşacak.” düşüncesinin veya “Benim bağışıklık sistemim iyidir.” güveninin getirdiği umursamazlık, kayıtsızlık.

-Bazen de insan o kadar çaresiz ve aciz olur ki hiçbir şey hissedemez, donup kalır.

Aslında duygularımızla yüzleştiğimizde hiçbirinin boş yere ortaya çıkmadığını fark ederiz.

  • Tedbir almamızı sağlayan dozda bir endişenin,
  • Hastalandığımızda nasıl davranırsak hem kendimizi hem sevdiklerimizi koruruz düşüncesi doğuran korkunun,
  • Çevremizdekilerin sosyal sorumluluklarını yerine getirmeleri için uyarmamızı sağlayan, öfke boyutuna varmayan dozda tepkinin,
  • Hemen yakın zamanda eski normale dönemeyeceğimizi fark edip tatil, eğitim, iş planlarımıza gerçekçi hedefler koymamızı sağlayan geçici umutsuzluğun ve karamsarlığın,

hepsinin bir işlevi vardır.

Bu duygularımız ve etkileri bizi koruduğu sürece yerinde ve etkilidir, çevremizdekilerle ilişkilerimizi ve hayat konforumuzu bozacak kadar arttığındaysa sorun olur. Öyle olduğunda duygularımızın bilinen gerçeklerle ne kadar örtüştüklerine bakalım. Uzmanların, hemen her gün televizyon, gazete, sosyal medya gibi iletişim kanallarından bilgilendirdiği üzere; yukarıda bahsettiğimiz koruyucu önlemleri almak virüs bulaşma riskini önemli ölçüde azaltıyor. Yine verilen bilgilere göre virüs bulaşan büyük bir çoğunluk hiçbir hastalık belirtisi göstermiyor. Bir kısmı ise nezle, grip benzeri hafif belirtilerle atlatıyor. Ateş, öksürük, nefes darlığı, vücutta ağrı gibi belirtiler görüldüğünde hastaneye başvurup antiviral tedaviye erken başlamanın hastalığın ilerlemesini engellediği, yoğun bakım ihtiyacını azalttığı belirtiliyor.

Endişe ve korkularımızın yerinde ama abartılı olduğunu fark etsek de;

  • Duygularımızın tetiklediği çarpıntı,
  • Panik hissi,
  • Nefes daralması,
  • Ağrı,
  • Gerginlik gibi belirtiler devam edebilir.

Bu gibi durumlarda;

  • Kolaylıkla yapabileceğiniz diyaframdan nefes alma tekniği,
  • Bulunduğunuz ana odaklanmanıza yardımcı olan farkındalık egzersizleri,

fiziksel belirtilerin eşlik ettiği huzursuzluk, endişe hissinizin azalmasına yardım edecektir.

Genelde göğüs solunumu yaparız, yüzeysel ve hızlı nefes alıp verme şekli olduğundan özellikle kaygılı hissettiğimizde, hava açlığında olduğumuzu sanıp büsbütün paniklememize neden olabilir. Oysa karın kaslarımızı kullandığımız diyafram solunumuyla yavaş ve derin nefes alırız. Böylece hem sakinleşiriz hem de hava açlığı duyumumuz, zannımız azalır.

Diyafram solunumu yapabildiğimizden emin olmak için bir elimizi karnımızın üzerine koyarak karın kaslarımızın hareketini takip edebiliriz.

  • Derin ve yavaş nefes alarak elimizle karın kaslarımızın yükseldiğini hissedelim,
  • 3-4 saniyede nefes alıp 2 saniye kadar nefesimizi tutalım,
  • 5-6 saniyede yavaşça geri verelim,

bu şekilde nefes alıp vermeye birkaç dakika devam edebilirsiniz. Bunu gün içinde birkaç kere tekrarlayabilirsiniz. İsterseniz gözlerinizi kapatıp kendinizi rahat ve huzurlu hissettiğiniz, deniz kenarı, orman, yayla gibi bir ortamda olduğunuzu hayal ederek diyafram solunumunun rahatlatıcı etkisini artırabilirsiniz.

Diyaframdan nefes alma, farkındalık egzersizleri veya bir dostunuzla telefonda konuşup dertleşmekle azalmayan daha yoğun bir kaygınız, anksiyeteniz olabilir, tüm bu yaşananların geçmeyeceğine dair ümitsizlikle kendinizi çaresiz, yorgun, hayattan hiç zevk almıyor hissedebilirsiniz. Böyle bir durumda ruh sağlığıyla ilgili uzmanlardan destek almanız daha uygun olur. Salgın şartlarında hastaneye gitmeye çekinebilirsiniz veya hastaneye ulaşmanız mümkün olmayabilir. Bu durumda;

  • Sağlık Bakanlığı’nın tüm illerde kurmuş olduğu “Psikososyal Destek Hattı”na telefonla ulaşabilirsiniz.
  • İstanbul’da bulunan Erenköy RSHH, Bakırköy RSHH ve gönüllü kurumların desteğiyle, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü tarafından Korona Virüs Pandemi sürecinde; oluşabilecek ruhsal sıkıntı ve problemlerin çözümü için geliştirilmiş olan Ruhsal Destek Programından yararlanabilirsiniz.
  • Korona Virüs Online Destek Ruhsal Destek Programına (KORDEP), evinizden çıkmadan, mesai saatlerinde 08503050034 telefon numarasından ulaşabilirsiniz.

Tüm dünyayı etkileyen bu salgın sürecinden kendi bedensel ve ruhsal sağlığımızı koruyarak ve çevremizdekilere destek olarak çıkabileceğiz. Bulaşıcı bir virüsün neden olduğu bu salgın, bütün insanlık olarak hayatlarımızın birbirine ne kadar bağlı olduğunu, eylemlerimizin sorumluluğunu üzerimize almanın veya almamanın birbirimizin hayatını olumlu veya olumsuz ne kadar etkilediğini bizlere gösterdi. Şimdiden birbirimizi anlamanın ve birbirimize yardımcı olmanın getirdiği iyileştirici gücü hissedebiliyoruz. Komşusuna, maddi manevi ihtiyacı olanlara elini uzatan, yüreğini açan insanların hikâyeleri bizim de kalbimizi ısıtıyor, ilham veriyor. Maddi değerlerin pompalandığı, gitgide yalnızlaşan ve köhneleşen bir dünyadan, iyiliğin kıymetlendiği, sevginin, samimiyetin gözlerde parladığı, maddi olanın geçiciliğinin az çok anlaşıldığı yepyeni bir dünyanın yeşerdiğini gözlemliyoruz.

Sağlıklı, mutlu, huzurlu günlere kavuşmak umuduyla…