13 Ekim 2024 / 9 Rebiül Ahir 1446

Aile Ağacımızın Meyvesi

Büşra Ar Şişman (Psikolojik Danışman) –

Sağlıklı ve huzurlu bir yuvanın sunduğu kazanımlardan belki en önemlisi iyi insanların varlığına vesile olmak, yani hayırlı evlatlar yetiştirerek ardımızda hayırlı bir nesil bırakabilmektir. Nasıl ki bir ağaç hem meyvesi ile güzelleşiyor hem de o meyvenin tohumu ile geleceğe faydalı bir genetik miras bırakıyorsa insan da hayırlı evlat yetiştirerek hem kendisine hem de gelecek nesillere büyük bir iyilik yapmış oluyor.

Her ebeveyn haklı olarak dünya hayatında çocuğu için güvenle yaşayabileceği bir alan oluşturmak istiyor. Fakat bunu sağlamaya çalışırken denge şaştığında, manevi gelişimlerini unutarak çocukları sadece okul başarısı için koşmaya mecbur bırakıyoruz.

Oysaki insan, yaratılışı gereği iki dünyalıdır. Her iki dünya için de çalışmalı ve kendini hem madde hem mana alanında geliştirmelidir. Her iki dünyasını da beslemeli, her iki dünyadan da beslenmelidir.  Çünkü insan ancak iki kanadı sağlam bir kuş gibiyse tekâmül edebilir yani sahip olduğu potansiyeli tam anlamıyla ortaya çıkarabilir. Her iki alanı da besleyip güçlendirmezse kendini hep eksik hisseder ve bu dünyada da beklediği huzuru bulamaz.

Bu bana şöyle bir örneği düşündürüyor: Bir ağaçta gözümüze çarpan iri, kızarmış bir elma var. Görüntü ağzımızı sulandırıyor, sabırsızlıkla uzanıp elmayı koparıyoruz ve ağzımıza götürüyoruz. Dişlerimizdeki kamaşma ile bir de fark ediyoruz ki elma henüz olgunlaşmamış, halk deyişiyle yetmemiş. Tıpkı bunun gibi çocuk da sadece maddi dünyaya ve akademik başarıya yönlendirilirse evet büyüyor, olmuş görünüyor ama yetmiyor. Bu yüzdendir ki asıl mesele çocuk büyütmek değil, çocuk yetiştirmektir. Nasıl ki bu meyvenin olgunlaşması daha fazla güneş ışığı ile mümkünse bir çocuğun olgunlaşması da ruhunun beslenmesi ile mümkündür.

Peki, ruh nasıl beslenir?

Bu hayli derin bir mesele olmakla birlikte, kısaca, ruh dinî yaşantıya ihtiyaç duyar diyebiliriz. Din duygularla kodlanarak insanın içinde yer bulur ve kök salar.  Özü bozulmamış dinî bir hayatın her bir motifi çocukta duygusal bir karşılık bulabilirse onun ruhuna işler. Kuru kuru anlatılan din bilgisi dersinden, verilen nasihatten çok daha derindir bu bahsettiğimiz durum.

Çocuğun bir sabah namazına iştirak etmesi, Kur’an tilavetinin tarifsiz güzelliğinin kalbine akması, insanların dua ederken huşu ile Allah’a yönelişini gözlemlemesi, bir kandil akşamı konu komşuya ikramda bulunması gibi hayatın içinden deneyimler, çocuğun manevi dünyasında birer tuğla işlevi görür. Bize çok sıradan gelse de bu yaşantılar çocuklar için büyük bir zenginliktir. Biz ebeveynler olarak bu deneyimleri ne kadar çeşitlendirebilirsek o meyvenin tatlanmasına o kadar katkı sunmuş oluruz.

Din ve maneviyat evde solunan hava gibi olmalıdır aslında. Hissedilmeli, içine çekilmeli, yaşanmalı, sadece lafta kalmamalıdır. “Haydi derse!” söylemi kadar “Haydi cemaatle namaz kılalım!” çağrısını da duymalıdır çocuk. Anneler sabah okul saatinde uyandırdığı kararlılıkla sabah namazına da uyandırabilmelidir evlatlarını. Ama tabii ki dinin duygularla kodlandığı detayını unutmadan, uyandırırken güzel duygular yükleyerek, öperek koklayarak… Çocuk bir dersten düşük not aldığında duyduğu ikazı, bir arkadaşına haksızlık yaptığında ya da Allah’ın razı olmayacağı başka bir durumda da duymalıdır. İşte ancak o zaman kuş kanatlanıp uçmaya başlar. İşte o zaman ağacımızın meyvesi koruk değil yetik olur.

Hem dünya hem ahiret hayatı başarısında elzem bir konu da hazzı erteleyebilmektir. İslam’ın emir ve yasakları ise tam bir irade eğitimi içerir. Küçük yaşlardan itibaren, namazla ve oruçla tanıştırılan bir çocuk, hazzı ertelemenin ilk talimlerine de başlamış olur. Bu vesile ile elde edilecek kazanımlar sadece ahiret hayatıyla ilgili değildir, kişinin dünya hayatında da başarılı olmasına imkân sağlar.

Bunun yanında çocuklarımıza kendi iç âlemiyle ve dış dünyayla bağ kurma şansı da vermeliyiz. Onları tornadan çıkmış gibi tek tip insanlar olmaya mecbur bırakmadan, Allah’ın lütfettiği yeteneklerini keşfetmelerine ve bunlarla yol almalarına rehberlik etmeliyiz. Çünkü her bir can Allah’ın esmasının farklı bir yansımasıdır. Allah her bir kulunu farklı meziyetlerle yaratır ki zatından daha çok ışık yansısın bizlere. Ve yine yaratıcımız yeryüzünü, gökyüzünü, hayvan ve bitki âlemini, yerin altını ve okyanusların dibini ve hatta uzayı biz keşfedelim ve hayranlığımız artsın diye türlü zenginlikte yaratmıştır.

Çocuklarımıza hem içlerindeki hem dışlarındaki bu zengin âlemlerle tanışma fırsatlarını ne kadar oluşturabilirsek onların o kadar zengin ve çok yönlü bir birey olarak yetişmelerini desteklemiş oluruz.

Yine bununla birlikte, her çocuğun akademik hayatı dışında muhakkak, bir enstrümanla, bir spor dalıyla, bir sanat etkinliğiyle, ilgi ve yetenekleri ölçüsünde tanışmasını sağlamak da kendini gerçekleştirmiş bir birey olmasına katkı sağlayacaktır.

Tüm bunlara zaman ve emek harcarken evladımızın akademik hayatı ile ilgili bir kaygı düşmüş olabilir içinize. Elbette bu alanda da belli bir disiplin içinde elinden gelenin en iyisini yapmasına destek olmak bizim vazifemiz. Fakat söylemek istediğim, insan sadece bu alana sıkıştırılamayacak kadar mükerrem ve mukaddes bir yaratılışa sahiptir. İnsanı tek bir zekâ türünün ölçüsü ile değerlendirmek diğer zekâ türlerine de haksızlık olur. IQ olarak orta düzey bir çocuğun sosyal zekâsı ya da duygusal zekâsı çok daha parlak ve işlemeye müsait olabilir.

Çocuklarımızın maddi ve manevi gelişimi ile ilgili anne ve babaların bir diğer önemli vazifesi sonuca değil sürece de odaklanmaktır. Evladımızın çabasını, süreçte yaşadığı sıkıntıları fark edebilmeli, geri bildirimlerde bulunarak onu desteklemeli ve sonuç ne olursa olsun bu çabayı alkışlamayı ihmal etmemeliyiz.

Elinden gelenin en iyisi için çaba sarf etmek, başarıdan daha kıymetli bir kazançtır. Bunu fark edebilmek kişinin ümitsizliğe düşmesine engel olur ve yeniden denemek için ihtiyacı olan gücü bularak toparlamasını sağlar. Ve işte o zaman düştüğünde kalkıp devam edebilen, geri kaldığında koşup yetişebilen, Allah’a karşı bir kusur işlediğinde tövbe edip daha da yakınlaşan, iki dünyaya uyumlu, iki dünyada kazançlı, hem anne babasının amel defterinde sürekli bir sadaka vesilesi hem de kendi amel defterini özenle dolduran bir evlat yetiştirmiş oluruz, vesselam.

 

1 Yorum

Cevap Yaz

Tüm alanları doldurunuz