10 Aralık 2024 / 8 Cemaziye Ahir 1446

Aklın İsyanı

Arzu ve heveslerini ilâh edinmiş, bilgisine rağmen (Allah’ı bırakıp da o hevâsına kul olmasından dolayı)* Allah’ın da kendisini sapıklıkta bıraktığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne de bir perde çekmiş olduğu kimseyi gördün mü? Şimdi (bana söyle) artık Allah’tan başka, onu doğru yola kim getirebilir? Hâlâ düşünmeyecek misiniz?

 Câsiye 23

Akıl neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt eden bir yetidir. Olaylar arasında bağlantı kurarak akıl yürütme yoluyla çıkarımlar yaparak sonuca varır. Duyu verilerinden elde ettikleriyle yeni bilgilere ulaşır.

Aklın ilkeleriyle ve akıl yürütme yöntemleriyle düşünebilen tek varlık insandır. Akıl ile sorumluluk üstlenen insan, bütün yaratılanlar içinde “en değerli” olma özelliği taşır. Aklını kullanma şekliyle bu değerin en altında da yer alabilir.

Bu anlamda aklın sorumluluğu büyük. Tüm insanlar İslam fıtratı üzerine doğduğuna göre, akıl da temiz olarak insana sunulmuştur. İnsana sunulan bu nimet yine insanın kendi iradesiyle, tercihleriyle kirletilmektedir.

Doğru düşünmenin temeli olan özdeşlik ilkesi, insanın kendisi tarafından ihlal edilmektedir. Ben, benimdir; A, A’dır örneklerinde görüldüğünün tersi olarak akıl çelişki yaşayarak kendi dışında başkası olmaya çalışıyor. Oysaki bu ilkeye göre hem kendim hem başkası olamam. Çağımız insanının en büyük çelişkisidir bu.

Benliğin temelini akıl ve hürriyet oluşturur. Benliğin sağlıklı olması için bu iki temelin sağlam olması gerekir. Hurafeler aklı bir dönem esir almıştı. Daha sonra rasyonalizmin gelişmesi ve etkisiyle akıl tek yönetici olarak ilan edildi. Batının felsefesi, bilimsel ve onun çocuğu olan teknolojinin gelişim süreci insana yeni bir anlam yükledi. Bu anlam, insanın aklını kullanarak doğaya olan hâkimiyetini gerçekleştirmesidir. Akıl, fenomenler evreninde oyalanmaya başladı. Büsbütün görünürler evrenine yöneldi. Hak, hakikat arayışı, irfani ve hikmetli düşünme, akıldan sıyrıldı ve akıl kirlendi.

Akıl vahiy ekseninden ayrılırsa kirlenme kaçınılmazdır. Aklın kirliliği siyasette, dinde, sanatta, gündelik ve bilimsel bilgide, teknolojide ve ekonomide belirmeye başladı. Belirtilen alandaki eylemler pragmatik kaygılarla gerçekleşiyor.

En temel ihtiyaç olan ekonomideki “ihtiyaçlar sonsuzdur” ilkesi zihinlerde kirlilik oluşturdu. Bilim ve teknoloji asli işlevlerinin yerine bu ilkeye hizmet sunuyor. Oysaki arzu ve istekler sonsuz, ihtiyaçlar sınırlıdır. Basın, yayın, vitrinler, reklamlar insan nefsinin obez hale getirilmesi için yarıştadırlar. Nihayetinde sürekli tüketen, bencil, faydacı haliyle nesneler dünyasında kendini bulan bir insan tipi oluştu. Şeylere ihtiyacı olmadığı halde, kendini çok ihtiyaç içerisinde hisseden bireyler çoğaldı. Kullan at kültürü yaygınlaştıkça nesnelerin eve giriş çıkış süreleri kısaldı dolayısıyla ömrü kısa olan bu ürünlerle çevre kirliliğine yol açıldı.

Akıl aşırılıklardan, gereksiz düşüncelerinden, sahte tanrılarından, tağutlardan, ön yargılarından arınırsa ancak kendi olur. İlahi otoriteye teslim olmakla bu kirlilikten kurtulabilir. Aklın hürriyeti, akılda bir isyan ahlakı başlatılarak elde edilebilir. Aslında bu devrim tevhit ilkesiyle asırlar önce Hira’da insanlığın önderi olan Hz. Muhammed(sav) ile gerçekleşti. Günümüz insanının aklını, kalbini Hira’da verilen ve kıyamete kadar devam edecek olan o kodlara odaklaması gerekir.

Beyhan Küskü
* (Allah’a kul olma özelliğini kaybedip, nefsine tapan insanlar bütün iş ve hareketlerinin doğruluk ve meşruluk onayını Allah’ın buyruklarından değil, nefislerinden, ona hoş gelip gelmemesinden almaktadır. Böylece onlar, nefsini, hatta nefsânî aklını ilâhlaştırmıştır. Mehmed Âkif bunu şöyle ifade ediyor: “Beşerin taptığı kendisinin heykelidir / Dinlemem, etse de Allah’ı bütün gün takdîs / Ben bu mel’ûn putun uğrunda geberdim / Hâlâ kabaran kokmuş içimden: Yaşasın nefs-i nefîs!” Nefsin/hevâ ve hevesin hâkim olduğu yerde dalâlet (sapıklık) vardır. İnsan ondan kendisine pay ayırdığı ölçüde sapıklık içindedir.)