Eleştirel düşünce sisteminin gayesi, anlık duyuşların ardındaki gerçeği fark edebilmektir. İnsanın, içinde bulunduğu anın/durumun getiri ve gerekçeleri ile sadece bir kısmını görebildiği resmin tamamını kuşatan bir bakış açısı kazanabilmesidir.
Kritik-Analitik düşünme sürecindeki insan, bilgi edinme kaynaklarının her birinden en doğru biçimde istifade etme çabasındadır. Bu durumun aksi ise insan kullanım kılavuzumuzda “gafillik” olarak tanımlanmış ve yerilmiştir: “Andolsun ki biz, cin ve insanlardan birçoğunu cehennemlik kıldık; çünkü onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler, hatta daha aşağı/daha şaşkındırlar. İşte onlar, gafil olanların ta kendileridir.”[1]
En güzel biçimde yaratılan insanın[2] hayvandan daha aşağı bir dereceye düşmesi, ancak kendisine bahşedilen güzellikleri değerlendirememesi ile mümkün olur. İnsan, hayatı boyunca, özünde var olan güçleri kullanması ya da köreltmesi nispetinde en güzel ile en aşağı dereceler arasında gezer. Mutat davranış biçimi kişinin asli yerini belirler.
Göz ve kulak gerçeği idrak etme hususunda, bilgi temin eden kaynaklardır. Bu bilgileri anlamlandıran, idrak eden, değerlendiren ve yeni bilgiler üreten ise insanın kalbi/gönlü/aklıdır.
Bilgi kaynaklarını, fıtratına uygun olarak en doğru biçimde kullanmanın önündeki engeller, aynı zamanda kritik düşünce sistemine zarar veren ögelerdir. Ve maalesef ki en önemli engel insanın bizzat kendisidir. Arzu ve ihtirasları, sevgi ve öfkesi, insanın fıtrat dışı yollara sapma sebebi olarak, düşünme sistemini sekteye uğratır.
Bu engelleri ortadan kaldırmanın ilk adımı, sahip olunan güzelliklerin niçin var olduklarının farkına varmaktır. Akıl ve duyu kuvvetlerinin varlık sebebinin ne olduğunu, onları gerektiği gibi kullanmanın ne demek olduğunu bulmak/bilmek isteyen kişi, hayvanlarda da var olan görme ve duyma becerisinin üstünde insani bir mana arayışına girmiş olur. Aynı zamanda eleştirel düşünme yolunda önemli bir adım atmış olur.
Hayvanların bütün duyguları ve idrakleri sadece bu dünyada hayatlarını devam ettirme gayesine yöneliktir. Bu durum hayvanlar için yadırganamaz. Zaten var oluş gayelerine uygun olan budur. Oysa insan için bu dünya gelip geçici bir mekandır. Gelip geçici olmasına karşın, hesap verilecek bir zaman dilimidir. İnsanı hayvandan ayıran, en güzel seviyede olmasını sağlayan, insanın dünya algısıdır.
Şu an içinde yaşadığı dünyaya kritik düşünce gözlüğü ile bakabilen insanın bakış açısı oldukça geniş olacak, bakıp geçmeyecek, görecek ve düşünecektir. Gördüğü hakkında ne, nasıl, niçin soruları kalbinde yankı bulacaktır. Bu aşamada dünya menfaatlerine/zevklerine olan düşkünlüğü rahatsız olacak, bu yankıları susturmaya çalışacaktır. Düşünme macerası bu şekilde sürüp giden insan, üstün gelen tarafına göre seviyesini belirleyecektir.
İnsan, hayatı boyunca bir şeyler duymaktadır. Kulağının neden var olduğunu keşfetmeyen kimse, neyi, kimden, ne zaman duyduğunu sorgulamaz; duyduklarının gerçekliğini bilemez. Dolayısıyla verdiği hükümlerin doğruluğu/yanlışlığı da tesadüfi olmaktan öteye gidemez. Oysa insan kullanım kılavuzumuzda, sözü dinleyip onun en güzeline/doğrusuna uyanlar hakkında müjde verilmiştir ve o kimseler akıl sahiplerinin ta kendileri olarak gösterilmiştir.[3] Akıl sahibi kimse, duydukları arasında doğuyu/güzeli ayırt edebilen, yanlı/yanlış bilgilerin ardına düşmeyen kimsedir.
İnsan, hakka ulaşmak için çok değerli donanımlara sahip şerefli bir varlıktır. Bu donanımları yerli yerinde kullanma metotlarını öğrenmeli, uygulamalı, uygulamaya engel teşkil eden şeyleri bertaraf etmelidir ki şerefini muhafaza edebilsin. Ana gayesi de hakka ulaşmak olan eleştirel düşünce sistemi hayat tarzı olarak benimsendiğinde önemli bir geçit atlanmış olacaktır.
Halide Eren
KAYNAKÇA:
Feyzu’l-Furkan Açıklamalı Kur’an-ı Kerim Meali, Hasan Tahsin Feyizli
Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır.
[1] Kur’an-ı Kerim, A’râf Sûresi, 179. Âyet
[2] Bkz: Kur’an-ı Kerim, Tin Sûresi, 4. Âyet
[3] Bkz: Kur’an-ı Kerim, Zümer Sûresi, 17-18. Ayetler