22 Ocak 2025 / 22 Recep 1446

İhtiyar Olmak İşte Bu! / Bir Büyükten Mektup

Merhaba,

Ben evlatlarımın annesi, torunlarımın büyükannesi, yeğenlerimin halası/teyzesi olan bir büyüğünüz. Size büyümenin, olgunlaşmanın ve zamanla yapabileceklerini yapamaz hale gelmenin bana ne hissettirdiğinden bahsetmek istiyorum.

Büyümek güzel şey. Küçücük bir çocukken hep büyümeyi isterdim. Hayallerim vardı. Hayallerimin bir kısmını gerçekleştirebildim. Okudum, kendimi geliştirmeye ve yetiştirmeye çalıştım, evlatlarımı büyüttüm. Evet; zaman zaman hatalar yaptım ama yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalıştığımı biliyorum. Yavrularımın her birini çok sevdim, belki tam anlamıyla gösteremedim ama sevdim. Sevgimi onlara hissettirmeye pek de zamanım olmadı gerçi. Yaşam, iniş çıkışlarla dolu. İmtihanlar, ödüller, hiç ummadığın zamanda karşına çıkan nimetler, acılar, hayal kırıklıkları… Hayat, hepsiyle bir bütün. Gençken ölüm pek gelmezdi aklıma. Şimdi çok sık gelir oldu. Gençken gücümün azalacağını hiç düşünmemişim. Şimdi yaşayarak görüyorum. İnsan gençken yaşamın debdebesi içinde bazı şeyleri idrak edemiyor sanırım.  Hiç yaşlanmayacak, ölmeyecek gibi yaşıyor.

Önceden bir günde tüm evi temizler, üzerine de üç çeşit yemek yapardım. Şimdi yemek yapabildiysem şükrediyorum. İnsan yaşlanıyor, dizleri ağrıyor,  gözü eskisi gibi göremiyor. İnsan yaşlanıyor, sessiz çığlıklarını kimseye duyuramıyor. Bir zamanlar sana muhtaç olan evladından bir şeyler istemeye utanıyor, gururuna yediremiyor. “Ya yapmayı istemezse, gönülsüz yaparsa, onu zor durumda bırakırsam” diye düşünüyor.  Evladına bir şey sorduğunda, yüzündeki alaycı ifadeyi görünce kahroluyor.  Evladı “anneem” diye aradığında kalbi pır pır kanat çırpıyor.

Torunlar… Aah o torunlar. Baldan tatlı dedikleri… Evlatlarıma veremediğim her şeyi vermek istediğim canım torunlarım. Evime gelip bizleri şenlendirmeleri, kuş cıvıltısını andıran sesleri, mis gibi kokuları “anneanne-babanne” deyişleri, boynuma sarılışları, telefon bulduklarında hemen birlikte resim çekmek istemeleri… Beni ne kadar memnun ediyor ve ne denli enerji veriyor bir bilseniz. Bazen seslerinden başım ağrıyor ama olsun. İyi ki varlar. Beni hep hatırlayıp, ziyaret etmeleri benim için o kadar önemli ki, anlatamam. Hele bayramlar… Evlatlarım, torunlarım, yeğenlerim… Hepsini bir arada görebilmek muhteşem bir his. Zaman zaman cenazemde de bir araya gelecekleri gelir aklıma, hüzünlerim. Amaan, ölüm hak değil mi? Benim için kavuşma anı olacak inşallah. Ama bazen endişeler doluşuyor zihnime: “Ya ben bu dünyadan göçünce evlatlarım anlaşmazlığa ve miras derdine düşerse!” Sonra susturuyorum bu sesleri. “Yapmazlar” diyorum, “Onlar kardeş, karındaş. İki günlük dünya için birbirlerini kırmaz, incitmezler. ” Bir başka ses geliyor zihnimden: “Sen göçünce dua edenin, arkandan hayır yapanın olur mu? ” “Olur elbet” diyorum sonra. “Öğrettim ben çocuklarıma. Sadaka verir, dua ederler benim için.” Gördüğünüz gibi yaş kemale ermeye başlayınca zihninizdeki sesler devamlı sohbet halinde oluyor. Geçmişle yüzleşmek, yapabildiklerim ve yapamadıklarımın hesabını yapmak, kalan ömrün bilinmezliğiyle kalakalmak… İhtiyar olmak işte bu.

Serra Betül Kamalı