Dünya yaşamının avuçlarınızın arasından su gibi akıp gittiğini fark ettiğinizde, zamanın durdurulamaz çarkının sizi ve yaşamınızı tükettiğini acı bir biçimde anlamışsınız demektir. Muhtemelen yaşınız orta yaş veya üzeridir.
Peki bu farkındalığı yaşamınızın erken evrelerinde yakalamış olsaydınız!?
Her şey daha mı farklı olurdu?
Boşa geçen zamanlar, heba edilmiş vakitler, birer kazanım olarak geri dönecek şekilde yaşanır mıydı?
Geçen zaman geri gelse her dakikanızın, her saniyenizin, her anınızın yüksek bir farkındalık içinde geçeceğini garanti edebilir misiniz?
Kalbin gözüyle bakabilen, varlığının hakikatini idrak etmiş bir insan, bilir ki beşeri hiçbir plan garantili değildir.
Zamanın çarkı her türlü insani gayretin üzerinde ilahi bir hikmetle döner. İşte bu hikmettir yaşamı anlamlı kılan. Geçici bir yurt, konup göçülen bir han olan bu dünya yaşamı ahiret yaşamına göre ayarlanmışsa anlamlıdır.
Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi: ”Resûlullah (sav) bir hasır üzerinde yatıp uyumuştu. Uykudan uyandığında, hasır vücudunun yan tarafında iz bırakmıştı. Biz:
–Yâ Resûlallah! Sizin için bir döşek edinsek, dedik. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:
”Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim.“ buyurdular.“[1]
İnsan gayret eder, ceht eder, yaşamını dünyalık ve ahiretlik hedeflerine odaklanmış bir biçimde yaşar lâkin tüm beşeri planların ve hesapların üzerinde ilahi bir plan olduğu gerçeğini de unutmamalıdır. Bu gerçeği idrak etmeden yaşamak ve hayatı planlamak, zamanın önümüze çıkaracakları karşısında nizam ve ahengimizi kaybetmemize sebep olacaktır.
Zaman çarkının ilahi hikmetini, dünya yaşamının geçiciliğini ve ahiret yaşamına hazırlık için imtihanda olduğunu idrak etmiş bir insan dünyasını ahiretine göre planlar. Her türlü kişisel hayat planını bu idrak ile yapar. Bu ise sermayesi olan ömrünü bereketlendirir.
Kişisel hayat planı yapmak, zamanı planlamak, yaşamın hızına yetişemediğimiz çağımızda, günümüz insanı için zaruri bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır. Zamanı tüketen, adeta yiyip bitiren öyle çok meşguliyet vardır ki bu hengâmede asıl hedefimizi şaşırıp unutmamız kuvvetle muhtemeldir. Ömür dediğimiz sermaye bize gelişi güzel yaşayıp bitirelim diye verilmemiştir. Doğumumuzdan ölümümüze kadar geçen sürede, her ânımızda manevi kârda ve yaradılış hikmetimizi idrak için cehd-ü gayrette olmalıyız ki aslî yaşamımıza ellerimiz boş gitmeyelim. Boşa harcanıp heba olmuş ömrün hesabı vardır. İşte bu hesabı düşünen kişi hayatını belirli hedefler dâhilinde yaşamaya çalışır. Sermayesi olan zamanını nasıl geçireceğini planlar. Hayat planı, bir bakıma zaman sermayemizi ne şekilde kullanacağımızın planıdır.
Hedef belirleme ve zaman planlama inanan insan için tevekkül ve kader kavramlarını anlamayı da beraberinde getirmelidir. Aksi takdirde insan planlarını, hedeflerini ve eylemlerini sadece bu dünya mesâbesinde görme gafletine düşebilir. Daha da ileri gidildiğinde plan yapmak ve hedef koymak eylemlerimizin önüne geçebilir. Robotlaşmış, makineleşmiş bir biçimde hayatı katı plan ve programlar üzerinden yaşama riskine düşebiliriz. Yaşanılan anın idrakinin kaybedildiği bu durumlarda bize bahşedilen “Hazreti İnsan” olma potansiyelimizi de kaybetmeye başlarız.
Mevlana Celâleddin Rûmî Hazretlerinin Mesnevisindeki şu sözleri anlatmak istediğimizi enfes bir biçimde ifade etmektedir;
Vakit, keskin bir kılıçtır. Sûfî, vakit oğludur. Yarın demez, anı değerlendirir.[2]
İnsanı maddi, manevi tüm yönleriyle bir bütün olarak değerlendirmeyen planların, büyük riskleri barındırdığı tecrübe edilmiştir. İnsanın kendi hakikatini anlama ve bulma amacı olmadan yaptığı planlar sırf bu dünya hayatını mamur etmeye yönelik olacaktır.
Müslümanın hayatında Rabbi tarafından planlanmış zaman durakları ve dilimleri zaten vardır. İniş ve çıkışları olan yaşamda istikametin, nizam ve ahengimizin kaybedilmemesinde bu ilahi zaman planına uymak çok mühimdir. Yapacağımız her türlü zaman planı bu ilahi plan çerçevesi içerisinde hayatımıza dâhil edilmelidir. Zamanın ve dolayısıyla ömrün bereketi eylemlerimizde ilahi planla ne kadar uyumlu olduğumuzla doğrudan alakalıdır.
İlahi planla uyumlu bir biçimde planlanmış zaman ve hayat bereketlenir. Bu bereket ölümümüzden sonra, hem bu dünyada hem de ahiret yaşamımızda devam eder.
Elif İlay Hüsmen
[1] Tirmizî, Zühd 44 [2] Mevlana, Mesnevi, cilt 1