Zaman felsefi olarak dönüşü olmayan doğrultuda birbiri ardında gitme, değişme, süreklilik, geliş geçiş, oluş anlamlarında tanımlanabilir.
Zaman, olayları içinde taşır, elle tutulup gözle görülemeyen, beş duyu ile algılanamayan bir kavramdır. Önce ve sonra ilişkisi içinde olan bir açılımdır. Önce ve sonra, ilk hareket noktası dediğimiz şimdiye bağlıdır.
Zaman için ölçmede ilk adım olan şimdi kavramı önemlidir. Şimdi kavramının fizik biliminde bir birimi yok. “Şimdi” için “bütün gelecek şimdilerin kaderidir” denilebilir.
Zaman geri çevrilemez, döndürülemez. Akıp giden bir süreç içerisinde iken bu akıntıyı geriye çevirmek, geçmişe geri gitmek çok zordur.
İnsan zamanı, geçmiş ân ve gelecek; dün, bugün ve yarın diye yaşar.
Ânı değerlendirme iki insan tipi için ayrı değer taşır. Materyalist felsefedeki insan ile mü’min olan insan arasında farklılık gösterir. Mü’min ondan başka zamanı olmadığını, dünya hayatının bir oyuncaktan ibaret olduğunu bilir. Allah’a kulluk görevini yerine getirmek için çabalar, bireysel ve toplumsal görevlerini ânın gereği içinde gerçekleştirir. Şairler zaman için iki saattir derler; geçmişte olanları düşünmek ve gelecek için hazırlanmak. Şu “ân” aslında yakın geleceğe bağlı olarak gelişir. Batı felsefesinde de yaşanan âna önem verilir. Ânı değerlendirmede hedonist bir bakış açısı vardır. Ölüm gelmeden hayattan olabildiğince haz almak için tüm imkânlar seferber edilir. Haram, yasak edilen, kendisine yokmuş gibi sınırsız özgürlük içinde her şeyi kendine mübah görür, yaşanılan ânı sonsuzlaştıran olma gayreti içine girer. Mü’min insan, ânı kul olma bilincinin yaşandığı bir süre olarak yaşar. Ânı, niyet ve davranışa dönüştürmede burada tamamen birbiriyle çelişen iki bakış açısı vardır. “Her nefis ölümü tadacaktır. (Al-i İmran 3/185) ” ve “Ölmeden önce ölünüz” mesajları Müslüman insana ölümü gündeminde tutma bilincini veriyor. Nitekim rabıta-ı mevt ile de bu, gerçek sâlihlerin günlük vazifeleri arasında yer almaktadır ve bu düşünce egzersizinin sürekli yapılması tavsiye edilmektedir.
Ölüm nedeniyle dünyaya değer vermeme, değer vermedikçe dünyanın onun ardından geleceği bilincini kuvvetlendirir. Batı düşüncesinde dünyaya değer vermeye yönelik bir bakış açısı vardır. İhtiyaçlar sonsuzdur düşüncesiyle zamanı bu anlamda değerlendirmeye çalışma vardır. Oysaki arzu ve istekler, sınırsız ihtiyaçlar, aslında sınırlıdır. İslami düşüncede, ulaşılan nimete şükür var iken Batı düşüncesinde nasıl daha fazla elde edilebilir hali vardır. Şimdiden yarına kalma endişesi bu bağlamda ele alındığında Batı insanı sonsuzluğa ulaşma anlamında kendi nefsini yüce kılma çabası içindedir. Müslüman insan şimdiden yarına Allah rızasını kazanma endişesiyle kulluğunu yapar. Batı düşüncesinde sürekli insanın hayatında maddesel yoğunluk arttırılmakta, çokluk âlemini çeken nefsin direnci sürekli kuvvetlendirilmektedir. Buna karşın ruh ve gönül ise sürekli zayıflatılır. Dolayısıyla madde ötesi olan sevgi ateşi hakiki sevgiliye bir türlü yaklaşamaz, oyun ve eğlenceden ibaret olan bu dünyada fani varlıklarla oyalanıp durur.
Oysaki ânlardan ibaret olan bu kısacık hayat Allah’ın rızasını kazanacak şekilde düzenlenmeli. Peygamber Efendimiz (sav) çağımızdaki insanların, dünyayı sevmek ve ölümden korkmak gibi iki hastalığını asırlarca önce bildirmiş. (el-Müsned, 2/359) Müzik sevgisi, para sevgisi, lüks sevgisi, eğlence sevgisi, dünya sevgisi, tatil sevgisi, kumar sevgisi, sermaye sevgisi, türlü türlü sevgiler; dünyayı sevmek ve ölümden korkmak. Bu sevgiler olunca ölümden korkuluyor. Dervişlik ise ölüme hazır olma sanatıdır. Ölüm her ân gelebilir. Ânını bu yüzden önemsemeli insan.
Geri dönüşü olmayan yola hızla ilerlenmektedir. Mü’min insanı, ânı gereği gibi değerlendirme telaşı sarmıştır. İnsan her an başka bir tecelli ile karşı karşıyadır.
Ömür bittiğinde keşke bunu böyle yapmasaydım dememek için akıl, mantık ve ruh birlikte çalıştırılmalıdır.
Yaşanılan her ânın üzerinde Allah’ın (cc.) hakkı vardır, yaşanılan anda Rabbi unutmamak gerekmektedir.
“Asra yemin olsun ki muhakkak insan kesin bir ziyan içindedir.” (Asr, 103/1-2)
Beyhan Küskü
Kaynaklar:
Feyzü’l Furkan Kur’an-ı Kerim
Prof. Dr. M. Es’ad Coşan, Tasavvuf Yolu Nedir?
Onk. Dr. Haluk Nurbaki, İnsan Bilinmezi
Taşkın Tuna, Ol Dedi Ama Nasıl Oldu? (2)
Yusuf El Kardavi, Müslümanın Hayatında Vakit
Rasim Özdenören, Müslüman Düşünme Üzerine Denemeler