Bu toplumun Kuran’dan haberi olsa ve bu toplum, Kuran’ı hayata geçirme programına başlasa temiz toplum haline gelecek. Ne diyor şeytan? “Beni mademki kovdun, kızdırdın, azdırdın… Ben de Sen’in kullarının yolları üzerine oturacağım. Sonra onların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından geleceğim.” Yani sağından, solundan, önünden, arkasından onlara durmadan ne yapacak?
Tenekeyi altın gösterecek tabiri caizse.
Rüyasında bir mürit, hep güzel bahçelerde geziyor, büyük büyük hurmalardan toplayıp yiyor. Bunu da geliyor şeyhe anlatıyor. “Şeyhim ben rüyamda böyle böyle gördüm.” diyor. Şeyhi, rüyasında hurmayı alırken besmele çekmesini istiyor. Mürit, besmeleyi çeker çekmez hurma, eşek pisliğine dönüşüyor. Şeytan, “Artık sen eriştin, eriyorsun, bak hurmalı bahçelerde geziyorsun.” diyerek eşeğin pisliğini hurma olarak gösteriyor.
Bunun başka misali de var. Abdulkadir-i Geylani hazretleri bir sabah vakti yanıp sönen bir ışık görünce “ Kim o? ” diyor. Işıktan gelen ses, “Ya Abdulkadir, sen eriştin. Artık senden namaz düştü, namaz kılmana gerek yok. ” diyor. Abdülkadir-i Geylani hazretleri, “Sen şeytansın. Bu nasıl laf, bunu nasıl söylersin? Ben peygamber değilim ki bana vahiy gelsin. Peygamber (sav)den bile namaz düşmedi, benden nasıl düşer? ” deyince, şeytan, “Eyvah, sende bu ilim oldukça ben seni kandıramam.” diyor. Başka kapıyı çalıyor. Bu böyledir. Şeytan, her fırsatta tenekeyi altın gösterme hilesini uygular. Sağımızdan, solumuzdan yaklaşıp bize yanlış işleri çok cazip gösterir. Bayağı olan şeyleri, değerli gösterir. Sonradan “ Eyvah!” dersin. Onun için ben bazen söylerim: “Ya Rabbi, sonunda pişman olacağımız şeyleri bize yaptırtma.”
Ayette “…Onların çoğunu sen şükredici bulamayacaksın.” diye geçiyor. Kadın, “ Neyimiz var?” diye şikâyet ediyor. “Bizde de herkeste olandan var.” diyor. “ İki hasır bir yastık, hayvanın boynuna astık.” hesabında. “ Neyimiz var ki? Bir buzdolabı, iki- üç televizyon, bir tane arabamız var; biraz iyi, lüks cinsten. Başka neyimiz var?” Daha neyin olacak? Nimeti küçük görme, az görme hususunda Peygamberimiz(sav), “Bu bir bedbahtlıktır.” diyor. Maddiyatta kendinden yukarısını, İbadette de kendinden aşağısını görmek bedbahtlıktır. “Elhamdülillah, falancaya göre biz, hiç olmazsa şöyleyiz, böyleyiz.” demek de bedbahtlık alâmetidir.
Hadis-i şerifte bildirildiğine göre cehennemlik hanımların çoğu, “Neyini gördüm ki, ne var ki, ne alıyorsun ki?” diyenlerdir. Onun için zıtlaşmakla olmaz. Su mu sert, kaya mı? Kaya sert gibi ama suyun karşısında erir. Evet, siz su olun. Yoksa iki tane kaya birbirine çarptı mı ateş çıkarır. Eskiden çakmak taşları böyle çarpışınca ateş çıkartıyordu. Onun için orada yangın olur. Su, peygamberî metoddur, İslamî metoddur.
Şeytan, “Onlara emredeceğim, Allah’ın yarattığı şekli, fıtratı değiştirecekler.”diyor. Kadınlar; erkeklik şekillerine bürünecekler, onların kıyafetini giyecekler. Erkekler kadınımsı hal alacaklar. Kaşlarını yolacaklar, vücutlarına dövme yaptıracaklar. Bunların hepsi Kuran’da var. Hayvanların ve insanların genleriyle oynayıp fıtratı değiştirecekler. Kıyamete doğru değişik olaylar meydana gelecek ve önü alınamayacak. Yaratılış halleri değiştirilecek.
Kim şeytanı dost edinirse, onun sesine, uzaktan kumanda ile işaretine giderse o zaman açık bir sapıklıkla hüsrana uğramıştır. O insan kendinden kopmuştur, yalnızlaşmıştır veya yabancılaşmıştır. Onun için Rabbimiz, “Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayınız.” diyor. Onun sana yol göstermesine aldanma. Kim şeytanın izlerini takip ederse, çağrısına uyarsa, o zaman ne kadar çirkin şey varsa ona cazip gelir. Bu uyarıyı, “İman ettik.” diyenler itibara alsa bu iş düzelir. Toplumda en azından polisler rahat eder, devlet rahat eder, bütün insanlık rahat eder.
Rabbimiz, dünyayı hastalıktan, virüsten kurtarmanın, sağlığına kavuşturmanın reçetesini veriyor. Bunun ilacı, Kuran’da. Nedir o? “ Asra and olsun ki insan hüsrandadır, ziyandadır. Ancak iman etmiş olanlar müstesna.” İman, teslim olmaktır. Teslim olunca emre itaat gerçekleşir. Sonra imanın gereği salih amel işlenir. Allah için olan her iş sevap getirir. Böyle davrananlar, yabancılaşmadan kendini kurtarıyor. Allah’a karşı yabancılaşmaktan kurtuluyor. İman ve salih amelle birinci tedaviyi ferdin kendisi yapıyor. Toplumu, Allah’a ve dine yabancılaşmaktan kurtarmak için reçete bu: Hakkı tavsiye etmek. Emri bil maruf ve nehyi anil münker yapmak, sabrı tavsiye etmek. Allah’ın emirlerini yaymaktır.
Sabır ne demek? Sabır; direnmek, dayanmak, metanetli olmak, karşı koymak demek. “Biraz daha dayan, sabret, yıkılma.”diyorsun. Sabır budur. Onun için toplumun bozulması durumunda sen direneceksin. Çocuğunu muhafaza altına alacaksın. Toplumu doğru yola iletmek için bu formülü uygulayacaksın. Sahabe birbirlerine kavuşup ayrılırken Asr suresini okuyordu. “İllellezine amenu ve amilus-salihati” ile kendilerini “Ve tevasav bil hakkı ve tevasav bis sabr” ile de toplumu yabancılaşmaktan, bozuk toplum olmaktan, Allah’tan kopmaktan, uzaklaşmaktan, korumak için bu parolayı birbirlerine okuyup öyle ayrılıyorlardı.
Kur’an’ın yaşanmadığı devir, cahiliye devridir, nefis devridir. İnsanların aklının midesinden aşağıyı idare ettiği devirdir. Eğer bir insanın aklı; midesinden aşağıyı idare etmek için varsa, onun için aklını kullanıyorsa bu insan cahiliye insanıdır. Cahiliye toplumunun bir parçasıdır. Bu hayvanî bir akıldır. İnsanın midesinden aşağısını idare eden akıl; nefsanî akıldır, hayvanî akıldır. Bu akıl bütün hayvanlarda müşterektir. Bütün hayvanların yaratılış gayesi de budur. Uçmak, yemek, çoğalmak, üremek… Niye? Aklı midesinden aşağıyı idare ediyor. Ne zaman insanın aklı başına gelir? Allah’la irtibat kurduğu, Kur’an ile tanışıp hedefini belirlediği zaman aklı başına gelir. Kur’an ile irtibat kurmak, uçağın pilotunun kule ile irtibat kurması gibidir. Pilot: “Ben pilotum, kuleyle irtibat kurmama lüzum yok.” derse çakılır. Allah’la irtibat kurmayanların hali böyledir. Allah ile nasıl irtibat kuracaksın? Onunla irtibat kurma aracı Kuran’dır.
Oku Kuran’ı,
Artır imanı,
Özle Cananı.
Kuran’ı okursan imanın artar. Enfal suresinin 2. ayeti buna delildir. Demek ki kuleyle irtibat kuran uçak düşmez, kalkışı- inişi sağlıklı olur. Allah’la irtibat kurmak için Kur’an bir vasıtadır. Bu irtibat, sadece yüzünden okuyarak değil manasını da anlamaya çalışarak kurulmalıdır. Yüzyıllarca okuduk. Ne oldu? Yağmurun altında tepeden tırnağa yağmurluğun içinde duran adam gibi hiç ıslanmadık. Islanmadığımız için de uslanmadık. Allah’ın rahmetiyle, Kur’an ile ıslanmadığımız için hiç uslanmadık. Onun için anarşi yakıyor, yıkıyor ortalığı. İlacı Kur’an’da.
Bu irtibat O’nu sevmekle başlar. Sevmediğin adamla nasıl irtibat kurarsın? Kuramazsın! Kurduğun da sahte olur. Allah’ı seversek o zaman sözlerimiz kayda geçer. Yoksa çıkmaz O’na sözler. Her canlı önce kendini, arkasından çocuğunu seviyor. İnsan kocasından çok çocuğunu sever. Niye? Kendisinin bir parçasıdır, kendisi gibidir. Rabbimiz de buyuruyor: “ Ey iman edenler, nefsinizi, canınızı ve çoluk çocuğunuzu ateşten koruyun.” Hangi anne çocuğunu kalabalık bir yerde elinden bırakır? Sıkı sıkıya tutar, daha olmazsa kucağına alır. Ya ateşe düşecek olursa? Onun için gerçekten inanıyorsak çocuklarımızı Allah’la, Kur’an’la, İslam’la irtibatlandıracağız.
Yahudi, çocuğu on üç yaşına gelince ona “ Şeriat kuşağı” denilen bir kuşak giydiriyor. Bakanlığın bastığı, “ Bütün Dinlerde Oruç ve Kurban” isimli kitabımda yazmıştım. Yahudi, çocuğuna şeriat kuşağı giydirirken “Çocuğum sen bundan böyle Yahudisin, Yahudi kalacaksın, dünyanın efendisi olacaksın, sen üstün ırksın.” diyor. Çocuğuna bunu öğretiyor. Çocuk da “Ben üstün ırkım.” diye büyüyor. Ya biz, hangi esası veriyoruz çocuklarımıza? Kuran ne diyor: “ Eğer mümin iseniz en üstünsünüz.” İşte formül, işte reçete!
Hasan Tahsin Feyizli’nin “Kur’an’a Göre Allah Sevgisi ve Yabancılaşma” adlı konuşmasının ikinci bölümüdür.