Doç. Dr. Tülay Omma (Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları) –
İnsan beyninde her duygunun nöronal ilişkileri bulunur. Sevmek de bu duygulardan biridir.
Son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda birbirini seven insanların beyin aktivitesinin örüntülerini incelemek için fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme (fMRI) ve Pozitron Emisyon Tomografisi (PET) gibi yeni teknikler kullanılmıştır. Böylece sevmenin nöral korelasyonları (sinir bağıntıları ) hakkındaki bilgilerimiz kısmen artmıştır.
Söz konusu görüntülemelerde sevdiği kişiye veya nesneye dokunan insanın beyinde mutluluk ve ödüllendirme ile ilişkili sistemin aktifliğinin arttığı gözlemlenmiştir. Bu demek oluyor ki sevgiyle dokunmanın beyinde güçlü bir biyokimyasal etkisi vardır, sosyal bağları güçlendirir ve mutluluk hissi yaratır.
SEVGİDE ENDOKRİN FAKTÖRLER
Diğer tüm duygular gibi sevmek de endokrin hormonlar tarafından düzenlenir. Sevgi ve bağlanmada oksitosin, vazopressin, dopamin, serotonin, kortizol ve diğer stres hormonları, sinir büyüme faktörü ve testosteron gibi rol oynayan birkaç faktör tanımlanmıştır.
Bu hormonları kısaca tanıyalım:
Oksitosin ve vazopressin
Oksitosin ve vazopressin, çiftlerin bağlanmasında ve aşkta sürekli olarak rol oynar. Her iki hormon da hipotalamus tarafından üretilir ve hipofiz bezi tarafından dolaşıma salınır. Oksitosinin temel etkileri doğum sırasında rahim kas kasılmalarını tetiklemek ve emzirme sırasında süt salınımını sağlamaktır. Buna karşın vazopressin kalp damar fonksiyonlarının ve kan basıncının korunması için önemlidir. Vazopressin V1a ve oksitosin reseptörleri (alıcıları), dopamin ödül sisteminin parçaları da dahil olmak üzere beynin aşkla ilişkili birçok bölümünde bulunur.
Oksitosin ve vazopressinin cinsiyetler arasında üretim ve reseptör farklılıkları vardır. Oksitosinin kaygı giderici ve stres azaltıcı etkileri varken vazopressin korku ve stres tepkilerini artırır ve kaçınmacı öğrenme için önemlidir. Oksitosinin stres azaltıcı, kaygı giderici ve ağrı kesici etkilerinin yanı sıra, güven duygularını uyandırdığı için “güven hormonu” olarak da bilinir.
Dopamin
Oksitosin ve vazopressin, dopamin ödül sistemiyle etkileşime girer ve dopamin salınımını tetikleyerek aşkı ödüllendirici bir deneyim hâline getirebilir. Beyinde dopaminerjik sistem ve dopaminle uyarılan bölgeler yüksek yoğunlukta oksitosin ve vazopressin alıcıları içerir. Dopaminin doza bağlı olarak bağlanma duygusunu artırdığı ve eş seçiminde rol aldığı gösterilmiştir. Ayrıca bazı dopamin reseptörlerinin uyarımının nöroplastisiteyi (beynin yapısal ve fizyolojik değişikliklere uğrama yeteneği ) ve ödülle ilişkili öğrenmeyi ve hafızayı tetiklediği gösterilmiştir.
Serotonin
Sevgi ve bağlanmada rol oynayan bir diğer madde serotonindir. Aşkın ilk erken evrelerinde seratonin seviyeleri düşer. Bu durum bizim aşık olduğumuz kişiye daha çok odaklanmamıza ve onunla daha fazla zaman geçirmek istememize neden olur. Serotonin azalması obsesif-kompulsif bozukluk (OKB), depresyon ve anksiyete bozukluğu dahil olmak üzere çeşitli psikiyatrik bozukluklarda da görülür.
Hipotalamik hipofiz adrenal ekseni ve kortizol
Hipotalamik hipofiz adrenal ekseni (HPA), üç organ arasındaki bir iletişim sistemidir. HPA ekseninin ana işlevi kortizol salgımaktır. Kortizol vücudun strese gösterdiği tepkiyi düzenleyen bir hormondur.
Sevgi duygusunda HPA ekseni aktivitesinin arttığı gösterilmiştir. Çalışmalarda sabah erken saatte bakılan kortizol düzeylerinin yüksek olduğu tespit edilmiştir. İlişkilerin erken dönemlerinde coşkulu hislerin yanı sıra ilişkinin başlangıcıyla ilgili artan stres ve güvensizlik seviyeleriyle de birlikte görülür. Bu yüksek kortizol seviyelerinin başlangıçtaki neofobiyi (yenilik korkusu) yenmek için gerekli olduğu varsayılmıştır.
Kortizol seviyesindeki sürekli yüksek olma hâli de birtakım rahatsızlıklara neden olabilir. Bu nedenle uzun vadeli ilişkiler stres seviyelerini düşürür ve güvenlik hissini artırır. Bu da stres hormonu seviyelerinde bir azalmaya neden olur. Belki de uzun vadeli ilişkilerin sağlık yararlarından birisi de budur.
Ayrıca artan kortizol seviyeleri bağlanma duygusunu teşvik eder ve özellikle kadınlarda stresle başa çıkma üzerinde olumlu etkileri olan sosyal desteği kolaylaştırır.
Sinir büyüme faktörü
Sinir büyüme faktörü (Nerve growth factor: NGF), nöronların hayatta kalması, apoptozisi (programlanmış hücre ölümü) , farklılaşması ve olgunlaşması dahil olmak üzere çeşitli süreçlerde yer alan bir nörotrofindir. Hipotalamik NGF üretimi stresli koşullarda artar ve stres tepkilerini düzenlemede rol oynar. NGF düzeylerinin düzensizliği, depresyon, anksiyete bozuklukları ve Alzheimer hastalığı da dahil olmak üzere çeşitli psikiyatrik bozukluklarla ilişkilendirilmiştir.
Son zamanlarda, NGF’nin yakın zamanda aşık olmuş deneklerin plazmasında yükseldiği ancak bekarlarda veya uzun süreli ilişkisi olan deneklerde yükselmediği bulundu. İlginçtir ki yapay koşullarda yapılan çalışmalarda NGF’nin bağlanma duygusunu artırabileceği gösterilmiştir.
Testosteron
Testosteron, erkeklerin testisleri ve kadınların yumurtalıkları tarafından salgılanan bir steroid hormondur. Testosteron bağlanma, sosyal saldırganlık, bebek/eş savunması ve cinsel yakınlık dahil olmak üzere sosyal davranışın çeşitli yönlerinde de rol oynar.
Görüldüğü gibi sevgi eylemi gerçekleşirken vücutta birçok karmaşık mekanizma devreye girmektedir. Mevcut hormonların asli görevlerinin yanında ya kendilerinin direkt etkisi ya da başka bir hormonun etkisini güçlendirici ya da azaltıcı rolü olabiliyor.
Beden kimyamızın sevmeye programlanmış olması, sevgiden güç alması ve sevmeyi desteklemesi ne muhteşem bir güzellik!