En mükemmel şekliyle hamd, âlemlerin ve özellikle de eşref-i mahlûkat olan insanın Rabbi olan Allah’a;
Salât-ü Selam, Tahiyyat-ü İkram; âlemlere rahmet olan, en güzel ahlakın sahibi Hz. Muhammed Mustafa sallalahu aleyhi sellem’e olsun.
Allah-u Teâlâ, Zariyat Suresi 56. ayet-i kerimede insanı ancak kendisine kulluk etmesi için yarattığını bildiriyor. Mülk Suresi 2. ayet-i kerimede ise hayatı ve ölümü amel /davranış yönünden insanlardan hangisinin daha güzel olacağını imtihan etmek için yarattığını bildiriyor. Bu ayet-i kerimelere dayanarak, dünyaya imtihan için geldiğini bilen Müslüman daima hesap gününü hatırlar. Buluğ çağı ile ölüm arası hayatındaki, iğneden ipliğe her şeyin hesabını vereceğini bilir; böylece günlük hayatını kendi arzu ve heveslerine göre değil, Rasulullah sallalahu aleyhi ve sellemin önderliğinde Allah’ın emir ve yasaklarına göre düzenler; amellerin en güzelini yapmaya çalışır.
Bu ayet-i kerimelere göre, insanın yaradılış amacına ve imtihanı kazanmaya yönelik, doğumundan buluğ çağına kadar, başta anne ve babası olmak üzere; eğitimciler ve çevresi tarafından şuurlu ve doğru bir şekilde yetiştirilmesinin gerekliliği çok önemli bir vazife olarak karşımıza çıkıyor.
Çocuk terbiyesi konusunda bir Müslüman için ilk ve en önemli kaynak Kur’an-ı Kerim ve onu beyan ve tatbik eden Allah’ın Resulü aleyhi salâtu vesselam ‘dır. Kur’an-ı Kerim’de insanlara ilk emir, iman ve hemen akabinde namazdır. Peygamber Efendimiz (sav)’ ın sünnetinde de, çocuk doğar doğmaz kulağına ezan ve kamet okunup; güzel bir isim koymakla fiilen başlatılan çocuk terbiyesinde yine ilk planda iman ve namazla ilgili beyanlar vardır. Bu beyanlara göre çocuk terbiyesinin muhtelif safhaları vardır:
- Ta’lime (öğretmeye) başlama yaşı: Konuşmaktır. Hz. Peygamber (sav)den aktarılan rivayetlere göre Nebiyy-i Zişan (sav); Abdulmuttalib oğullarından bir çocuk konuşmaya başlar başlamaz çocuğa şu ayeti yedi defa okutarak ezberletirdi:
“Hiçbir çocuk edinmeyen, mülkünde (hâkimiyetinde) ortağı olmayan, acizliği olmadığından dolayı da bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a hamdolsun.” de ve O’na tekbir getir (büyüklüğünü ilan et). (İsra Suresi, 111.ayet)
Görüldüğü üzere ilk öğretilen şey, Kur’an-ı Kerim ayetidir ve itikad ile ilgilidir.
- Namaza başlama yaşı: Temyiz (ayırt etme) yaşıdır.
Amr İbnu’l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Çocuklarınıza, onlar yedi yaşında iken namazı emredin. On yaşında olunca namaz(daki ihmalleri) sebebiyle onları dövün, yataklarını da ayırın.” [Ebu Davud, Salât 25, (495,496)
“Çocuk sağını solundan ayırmasını bildi mi ona namazı emredin.” [Ebu Davud, Salât 26, (497)
Çocuğun namaza başlatılma yaşına değinen başka hadislerde ise yirmiye kadar sayma, namazı anlama, süt dişlerini atma gibi başka kıstaslar da zikredilmiştir. Âlimler bütün rivayetleri değerlendirerek namazı emretme yaşının temyiz yaşı olduğunu, bunu rakamla tespitin zor olduğunu zira her çocukta bunun değişebileceğini bazılarının 4-5 yaşlarında bile temyize ulaşabilirken bazılarının 7-8 yaşında bile temyize ulaşamayacağını belirtirler. Bundan dolayı hadis âlimleri temyiz yaşını tarifte umumiyetle muhatap olabilmeyi yani çocuğun söylenenleri eksiksiz anlayıp tam olarak cevap verebilir hale gelmesini esas alırlar ve derler ki: Namaz temyiz yaşında emredildiğine göre daha önceden en azından namazda okuyacağı sureler, dualar, namazın rükünleri vb. bilgiler öğretilmiş olmalıdır.
- Namazı zorla kıldırma yaşı: On yaşıdır. Hadisi şerifte: “Yedi yaşında namazı emredin, on yaşında kılmadığı takdirde dövün” buyrulmuştur. Bu emir yedi yaşlarında yavaş yavaş fazla zorlanmadan tatlılıkla sevdirerek alıştırılmasını irşad eder, bu yaşta dayağı asla tavsiye etmez. On yaşına gelince namaz tam benimsenmemişse icabında terbiye amaçlı dövülmesi tavsiye edilmektedir. Zira o yaşlarda dinin en mühim emri olan namaza alıştırılamaz ise ondan sonra büyük zorluklar çıkabilecek demektir.
Aile reisini pek çok ayetiyle terbiyeden sorumlu tutan Allah Teâlâ, aile fertlerine bilhassa namazın emredilmesi üzerinde durur: Ailene (ve ümmete) namaz kılmayı emret ve sen de ona sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz sana rızık veriyoruz… (Taha 132)
Hadis âlimlerinden Aliyyül Kari altı yaştan önce dayağın haram olduğunu belirtir. Beyhaki ise farzı ilgilendiren meseleler dışında dayağın helal olmadığı kanaatini ifade eder.
On yaş yatakları ayırma yaşıdır aynı zamanda. Hadisi şerifteki emir mutlak olduğu için hepsi kız veya hepsi erkek de olsa on yaşından itibaren yatakların mutlaka ayrı olması gerekir. Bu nebevi irşat on yaşına basan çocukların cinsiyetlerine göre terbiyelerinin ciddi ve sistemli bir şekilde ele alınması gerektiğini de kapsamaktadır.
Çocuğun terbiyesi meselesinde en önemli hususlardan birisi de arkadaş ve çevredir. Hem çocuğun kendi arkadaşları hem de anne babasının arkadaşları, onun örnek alması ve şahsiyetinin oluşmasında olumlu ve/veya olumsuz yönde kuvvetli bir etki oluşturacaklardır.
Ebu Hüreyre (r a)anlatıyor: Resulullah (sav)buyurdular ki: Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.(Ebu Davud Edeb 19;Tirmizi Zühd 45)
Bir çocuk (ve hatta büyük) için aileden sonra her gün görüştüğü birçok şeyi paylaştığı arkadaşlar zümresi onu saran sosyal muhitlerin ikinci halkasını teşkil eder. Bu muhit çocuğun bir kısım alışkanlıklar kazanmasında aileden daha tesirli olabilmektedir. Bu hususta İbni Sina: Okulda çocuk, edebi güzel, alışkanlıkları arzu edilen şekilde olanlarla düşüp kalkmalıdır. Zira bir çocuk diğer bir çocuk için daha çok telkin gücüne sahiptir. Çocuk arkadaşıyla ünsiyet eder çok şeyi ondan kapar.
Arkadaş meselesinde dikkate alınması gereken diğer hususlar ise yaşıtlarına ve cinsiyete dikkat etmektir. Bir çocuğun uzun müddet karşı cinsten olanlarla oturup kalkması onun o cinse ait davranışları kazanmasına yol açmaktadır. Bu da Allahın yaratıp takdir ettiği hilkatin bozulması ve buluğ çağından itibaren her iki cins arasında konulmuş olan emir ve yasaklara itina edilmemesi mahzurlarını doğuracağı için dikkat edilmesi gereken önemli hususlardandır.
Çocuğun terbiyesinde bir diğer husus da oyundur. Hz. Peygamber (sav)in çocuklar için de büyükler için de bazı kayıtlar çerçevesinde oyuna önem verdiğini, rivayet edilen hadisi şeriflerden öğreniyoruz. Çocuğu olan onunla çocuklaşsın buyurarak bütün babalara çocuklarını bizzat eğlendirmelerini emreden Peygamber efendimizin, torunları ve Ashabı Kiramın çocuklarıyla oynadığı, yolda oynayan çocuklara selam verip iltifat ettiği de aktarılan rivayetler arasında. Bu oyunla ilgili rivayetler incelenince Sünnet-i Nebevide oyunların üç grupta mütalaa edildiği anlaşılıyor:
- Gayeli oyunlar: Bu grup oyunlar hayata hazırlayıcı mahiyettedir. Bunlara, gerek çocuklar ve gerekse büyükler teşvik edilmiştir. Erkekler için atış, yüzme, ata binme; kızlar için bebeklerle ve ev işleriyle ilgili oyunlar gibi. Bunlar içerisinde en çok üzerinde durulanlar atıcılık, binicilik, yürüme ve yüzmedir. Hz. Peygamber (sav) bir babanın evladına karşı vazifelerini sayarken “helal rızıkla beslemek” ve “yazıyı öğretmek”le birlikte atıcılık ve yüzme öğretmeyi de zikreder. Tirmizî’nin sahih olarak naklettiği bir hadis-i şerifte insanoğlunun bütün eğlenceleri batıl ilan edilirken “atma, binme, yüzme, yürüme ve hanımıyla latifeleşerek hoş vakit geçirmesi” bundan hariç tutulmuş ve bunların “Hak’tan” olduğu ve övüldüğü bildirilmiştir.
- Oyalayıcı oyunlar: Bunlar çocukların hoş vakit geçirmelerine yardımcı olan oyunlardır. Yasaklanmış cinsten olmamak şartıyla meşgul edip eğlendirici her çeşit oyun bunlara dâhildir.
- Zararlı oyunlar: Bunlar dinen yasaklanmış olan kumar ve bahisli yarışmalar gibi oyunlardır. Bunlardan çocukların da korunması gerekir. Hz. Peygamber (sav) “Allah’ın her yasakladığı şey, büyük günahtır, hatta çocuğun kumar oynaması bile” buyurmuştur. Hz. Peygamber (sav) tarafından yasaklanan zararlı oyunlardan biri de tavladır. Bir hadis-i şerifte: “Kim tavla oynarsa Allah ve Resulüne isyan etmiştir” buyrulmuştur.
Anne ve baba, çocuklarının terbiyesinde bir yandan Sünnet-i Nebeviyye’ye uygun olarak ellerinden gelen bütün gayreti göstermeli, bir yandan da çocukları için Allah’a O’nun vahyettiği şekilde dua etmeye devam etmelidirler: “Ve onlar ki: “Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve nesillerimizden gözler(imizin) nuru (olacak iyi insanlar) lütfet ve bizi (fenalıktan) sakınanlara rehber yap” derler.” (Furkân 74).