Duyguların Merkezi Olarak Kalp ve Beden Kalesinin İmparatoru Akıl
Hakikatin göstergesi olan kalp batıni ilmin merkezidir. Yunus Emre kalbi ilahi ışığın, esrarın, bilgi ve hikmetin merkezi olması dolayısıyla “Tanrı’nın tahtı” olarak tarif eder. O bu veçheleri münferid olarak değerlendirir. İlahi olanla bağa tanıklık eden kalptir.
Yunus Emre kalbi ifade ederken onu kişileştirir ve onun yoldan sapmamasını, aç gözlü olmamasını ve dünya zevklerine yanaşmamasını ister.
Yunus’a göre akıl, Allah’ın bahşettiği, irade gücü, kendini kontrol etme ve kendini tanıma yetisidir. Akıl beden kalesinin imparatoru iken, kalp; akıl ve beden arasındaki bir hazine gibidir. Bu hazine, aşkın gücü ile açılır. Akıl ruhun eylemleri üzerinde tam kontrol sahibi olabilir. Kalp tarafından yönlendirilmeyen akıl, sınır tanımaz ve ruhun kontrol edilemez kudreti içinde kendini yok ettiği için kendini gazabın gücüne teslim eder. Yunus’a göre öfke, aklın düşmanı ve zehridir, çünkü o tüm kınanmış davranışların başıdır.
Kalbin ve Aklın Dostluğu
Kalb, akıl kendisine eşlik ettiği zaman imparatorluk makamını elde eder. Sevgi, eğitme ve ihya etme gücü kalbin gerçek ev sahibidir. Sevginin rüzgarıyla dağıldığında akıl, tüm ruhi ve muhakeme yetisiyle birliğin okyanusunda kaybolur ve yeni ufuklara yönelmiş bir gezgin haline dönüşür. Yunus, aklın, ilahi tezahür ve gizemleri kuşatmada şaşkın ve aciz olduğunu ifade eder. Akıl, ruha; sadece kalbin kaidelerine itaat ettiği sürece erişebilir. Aslına bakılırsa vahdetin esrarının bilincindeki bilge kişi dünya menfaatlerine kıymet vermez ve kendini ihmalkarlık parmaklıklarının ardına hapsetmez. Böylece o maddi dünyanın ötesine nüfuz etmiş bir bilge kişiliğe bürünür. Yunus Emre’ye göre muhakeme ve aşk birbirinden ayrı ve bağımsız gerçeklikler değildir. Aksine onlar birbirine geçmiş haldedirler ve birbirlerini kontrol ederler. Aşk tarafından yönendirilmeyen akıl, yanlış yola sapar ve böylece ruh tarafından bozulur. Bunun yanında akıl yoksunu aşk da her zaman basiretsiz bir şekilde deliliğin kıyısında olmaya mahkumdur. Tüm bu tehlikelerden aşkı muhafaza eden şeyse aklın itidalli oluşudur. Sonuç olarak Yunus Emre bu iki uç noktada orta yolu benimsemeyi önerir.
İlahi ve şeytani güçler arasında olduğu gibi kötü ve iyi arasındaki eskiden beri süregelen mücadele sadece aşkla sona erebilir ve bu sadece sonsuz iyiliğin gücünü idrak etme yeteneğiyle mümkündür. Yunus Emre’ye göre sevgili ile olan tüm varlıklar, İlahi olan ile bir olmanın birer tezahürüdür. Aşkın ifradı aklın irfanıyla dengelenir. Kalp şehrinin imparatoru olan ruh, iyi ve kötü arasındaki savaşa aklın rehberliğiyle hazırlanır ve böylece başarı sağlar. Yunus Emre, hakkıyla vazifesini yerine getiren aklın, bireyi dünyanın hezeyanlarından ve tuzaklarından koruyacağına inanır. Bu içsel savaşın ve muhasebenin başladığı yerdir. Ruhu sürükleyen güç olan gurur, bu savaştaki esas düşmandır. Sonra da, iyinin düşmanı öfke yenilir. Kıskançlık ve cimrilik sonradan kovulur. Huzur, sukünet ve sebat bu savaştaki en büyük yardımcılardır.
Kalbi Kâbe olarak tasavvur eden Yunus’a göre, kalb kıran bir kişi Kâbe’yi yıkmış olur.Bu kişinin ibadet ve kulluğu cennete yükselmez.
“Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil”
Diğer taraftan bir kişi kırılmış bir kalbi tamir ettiğinde, kötülük ve günahlardan kaçınmanın keşfine vâkıf bireylerden olur. Yunus, kalbinin sesini dinleyen bir kişinin ilahi rahmete nail olacağına inanır. Hal böyleyken tüm idrakler açılır ve varlığın esrarını kavrayabilen üçüncü bir göz kalbin içine yerleştirilir. Bu üçüncü göz tüm varlıkları gören, bir olana, El-Basir’ e yönlendirir. Böylece İlahi olanı açıkca müşahede eden ruh canlanır ve yenilenir. Bu uyanış hakikaten Tanrı’nın lütfundan bir parça almak ve bengisudan içmektir. Kalpler neye ısınırsa, kalbi o doldurur ve aşk şarabını içenler gönüllerinde ölümsüzlüğü hissederler, zorluklardan ve kargaşalardan etkilenmezler.
Aşk Ateşiyle Yükselen Kalp
Sevgiliye duyulan aşk, kalbi tüm korku ve endişelerden izale eder. Tanrı’nın âşığı ve dostu olan Yunus’a göre kalbin gizemi onun cezbe halinde olmasındadır. Aşkın varlığı tüm kötü fiilleri kalpten uzaklaştırır. Âşık artık gök yüzünü ve ardındakini müşahedeye koyulur. Aşk öyle bir ateştir ki kalbin içinde ve kalp ile beraber yanar. Bu ateş İbrahim peygamberi yakmayan ve ona gül bahçesi olan ateştir.
Yunus Emre’ye göre insanoğlunun dünya üzerindeki en önemli vazifesi, varlığın özünü keşfetmek ve tüm zorlukların üstesinden, ilahi olanın kılavuzluğuna tam teslimiyetle gelmektir. Bu ilahi kılavuz gerçekte samimi bir Sufi’nin dostluk ve yoldaşlığıdır. Bu samimi liderlerinin ışığından bir parça alanlar ebedi hayatın zevkini tadarlar. Ve sonuç olarak Sufi, dünyanın geçici zevklerinden feragat eden ve kalbini tüm dünyalık heveslerden arındıran ve böylece ebedi huzura erişen bir birey olmuştur.
Kalplerde Yer Edinmek
Kalpleri fethedenler ilahi diyarlara yükselmeye namzettirler. Yunus Emre, zamanın ve mekanın ötesine yolculuk söyleminde, kalbin diriliğinin altını çizer ve onun mahiyetini bağımsız bir varlıkmış gibi tanımlamayı tercih eder ve böylece onunla sohbete başlar. O, akla köle olan kalbi kınar ve aklın çekimine kapılan kalbi uyarma ihtiyacı hisseder. O, kalbin fenalıktan, gafletten ve dünyanın aldatıcı ve oyalayıcı unsurlarından özgür olmasını ve böylece imanın temsilcisi olmasını ister.
Kalbin Hakikate Dönük Yüzü
Yunus Emre’ye göre kalp, ilahi olanın tahtıdır ve yüzü Tanrı’ya dönüktür. Böylece kalp kırmak, dert ve kederi istemekle eşdeğerdir.
“Gönül Çalab’ın tahtı
Çalap gönüle baktı.
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise… “
Bazan seyyah bazan yol bazan da rehber olan kalp, Yunus’a göre hakiki bir dosttur. Kalp, dostların dostu olma yolundadır. Her kim en aşkın, yüksek dostluğu talep ederse, o ilahi varlığa yolculuğu talep etmiş ve böylece O’nun ebedi varlığıyla sonsuz olmuş olur.
Tevhid Sırrı İçinde Gizli Olan Akıl
Yunus Emre, bilge bir kişiyi, tevhid sırrına vakıf biri olarak tanımlar. Onun için akıllı kişi dünyayı ve içinde bulunan zenginliklerini gözünde büyütmez ve hayatını gaflet içinde yaşamaz. O kendisine aşkın bir ilmin bahşedildiği bir bilgedir. Biz onu derin bir kavrayışın ve dünya anlayışının rehberi olarak düşünürüz. Böylece o en derin ilme tefekkürle ulaşır.
Bu bağlamda akıl, Yunus Emre’nin kelimelerinde kişileşen soyut bir kavramdır. Yunus’a göre akıl Tanrı üzerine derin düşünen bir bireydir. O bâtıni ilimlere vâkıf bir bilgedir; tüm ilimlerin kaynağına direkt erişimi vardır ve bunu insanlığın iyiliğine kullanır. Böylece akıl, aşkın iyilik ve en yüce erdemler için açık bir çağrı olmuştur; çünkü o bireyden nefsani arzulardan arınmasını ve kendini erdemlere vermesini talep eder. Fakat aklın tek başına kötünün kaynağı olmaması için, vahyin ışığı ile aydınlatılmaya ve ilahi ışıktan bir parça almaya ihtiyacı vardır.
Prof. Dr. B. Ali Çetinkaya
(Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 2, Sayı 2, 2015, ss. 211-218’den alıntıdır.)