10 Aralık 2024 / 8 Cemaziye Ahir 1446

Belki

Sessizliktir içinde gömülü kaldığın hal. Öyle bir sessizliktir ki bazen kendi sesinden bile ürperirsin! Çıkmaz ki sesin konuşmaya, takatin olmayınca. Duvarlardan yankılanacağını hayal edersin belki; harfler tek tek çarpıp sana cümle olarak geri gelecek diye. Zihninde birleşerek anlam bulacaktır, belki.

Kapı mı çaldı diye kulak kabartırsın nefesini tutup! Sanki nefes alış verişin bile zilin sesini duymaya engel olacaktır dersin! Tik tak tik tak diye dakikaların peşinden koşar gibi saate bakarsın, o da sana ses verir tik tak tik tak diye belki. Hep bir ses arar durursun, evdeki eşyalar dile gelir hepsi konuşur seninle. Çiçekler, perdeler, çaydanlığın fokurdaması bile bir sestir. Üstelik onu müzik aleti sanırsın, öyle bir melodiyle fokurdar ocağın üstünde. Neticede sana sabahın günaydınıdır çıkan buharlar. Çiçeklere su verirsin sen konuşmazsın ama onlar sana küserler; küstüm çiçeği olur, sevinirler akşamsefası olur, mor menekşe gülücükler saçar, orkide asaletinden göz kırparak selam vermekle yetinir. Kimi yaprağını döker unuttun beni der kimi sararır, kurur, ha varmışım ha yokmuşum der, hayattan elini eteğini çeker. Durdururum dersin boca edersin suyu, yapraklarını yıkar havalandırırsın işe yarar belki diye.

Bütün ev senin için dile gelmişken sense yutkunursun bütün harfleri, izin vermezsin yan yana gelip cümle olmalarına. Dağınık kalsın istersin, dağıtırsın kafanı böylece. Gözlerin girer araya eşlik etmek isterler sana! Ama izin vermezsin gözünden aksın o tuzlu gözyaşın! İstemez, yarana tuz basarsın, eyvallah etmezsin iki gözüne bile!

Açmazsın bazen perdeyi, görmek istemezsin sokakta yan yana yürüyen insanları. Kalabalık görmeye tahammül edemezsin. Yan yana iki fincanı bile koyamazken sen!

Hep aynı yerde oturmak âdetindir yıllardır, sanki kazık atmışsındır evin o köşesine. İçinde ne varsa, ancak köşedeki kanepe hisseder ve bilir. Bilir de dert ortağımı olmuştur senin için! Belki diyeceğim ama lafın gelişi olacak! Cümlelerde düzen olsun diye de kasmaya gerek yok kendimi deyip dert ortağı diye bir kelime yok hayatında diyerek bu konuyu açıklığa kavuşturmaktır isteğim. Dert derttir, ortağı da nedir deyip kestirip atarsın, bilirim çünkü.

Kendinle bile o kadar az konuşursun ki, yok gibisindir şu hayatta. Ölmeden yok olmuş gibi bir hayat ancak sana mahsustur zaten.

Çok eskiden kitaplarınla konuşurdun. Konuşurdun konuşmasına da gizliden gizliye severdin koklardın her sayfasını, onu da bıraktın bilirim. Kitaplığın karşısına geçip bakarsın sadece! Durup bir ah çeker onları da dinlemezsin.

Alıp başımı gitsem derdin de git diyemediğim günleri hatırladım. Git deseydim de karışsaydın insan içine, unuturdun bütün sessizlikleri belki!

Gülru Sadıkoğlu