14 Ekim 2024 / 10 Rebiül Ahir 1446

Düşünmek, İstemek, Dilemek

İslâm dininde ‘niyet’ çok mühimdir; ameller niyetlere göredir, yapılan işler, faaliyetler, ibadetler hep, yapılış niyetine göre değerlendirilir: İyi niyetle, hayırlı maksatla yapılmışsa yapan ecir ve sevap kazanır; hatta hayırlı bir işi kul yapmaya niyet etmiş ama elinde olmayan bir mâni dolayısıyla yapamamışsa bile o iyi niyeti sebebiyle yine ecr ü sevâba nail olur; aksine dıştan normal ve iyi gibi görünen bir iş, emel ve ibadet kötü maksatla yapılmışsa, sahibi sevap değil günah kazanır, cezaya, itaba ve ikaba mâruz olur.[1]

Bu sebeple daima güzel şeyler düşünülmeli, kalbimizde hep iyi niyet beslemeliyiz. Hayr ü hasenatı ‘düşünmek’ ve ‘istemek’ büyük bir güç ve kuvvettir; hele topluca ve beraberce düşünülünce daha muazzam bir tesiri olur. Bu güç ve tesir, sadece manevi ve psikolojik bir şey de sanılmasın; bilakis maddî ve gözle görülen, elle tutulan sonuçlar da hâsıl eden, esrarengiz bir vakıadır. Nitekim parapsikolojide telekinezi diye bilinen bir konu da vardır. Ayrıca yüce Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ (sallallahu aleyhi ve âlihî ve sellem) Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde: “Dua etmek, gelen belanın kalkmasına da gelecek belanın engellenmesine de fayda eder.” [2] buyuruyor.

O halde el birliği ile gönül beraberliği ile iyi, güzel ve faydalı şeyleri tam konsantre olarak düşünmeli ve onların tahakkukunu, cân ü gönülden istemeli, yana yakıla, şiddet ve hasretle murat ve temenni etmeliyiz: Buna ilaveten elimizi dergâh-ı Rabbi’l-izzete açıp hayırların fethi, şerlerin def’i için Ümmet-i Muhammed’in salahı ve felahı için yeryüzüne iyilerin ve iyiliğin hâkim olması için ısrarla dualar ve niyazlar eylemeliyiz.

 

* Prof. Dr. M. Es’ad Coşan (Rha)’ın Ağustos 1991 tarihli Kadın ve Aile Dergisi Başmakalelerinden alınmıştır.

[1]Hz Ömer’den (ra) nakledilen hadis için bk. Buhârî, “Bed’ül-vahy”, 1;”İman”, 41; Müslim, “İmaret”, 155; Ebû Davûd, “Talâk”,11, hadis no: 2201.

[2][2] İbni Ömer’den (r. anhüma) nakledilen hadis için bk. Tirmizi, “De’avât” 102, hadis no: 3548; Hâkim, 1, 670, 675, hadis no: 1815, 1833.