Bugünlerde beyaza bürünmüş toprak yerini yavaş yavaş yeşile bırakmaya hazırlanıyor.
Beyaz örtüye hazırlanırken ağaçlar yapraklarını, çiçekler tohumlarını düşürürler toprağa. Hayvanlar kürklerini, kuşlar tüylerini kabartır, bütün doğa derin bir sessizlik ve inzivaya çekilir aylar sürecek olana.
Böylece kıştan sonra gelecek olan bahar ayına dinç ve dinamik başlarlar. Adeta ölüp yeniden dirilme gibi. Ağaçlar yapraklarını döker, kimi hayvanlar kış uykusuna yatarak vücutlarının minimum enerji harcamalarını sağlarlar. Bütün kış dinlenen tabiat yeniden bir yaşama başlamaya hazır hale gelir. Allah-u Teâlâ doğanın dengesini mükemmel yaratmıştır, her şey yerli yerinde. Ne bir eksik ne de bir fazla.
Kışın kar doğayı dezenfekte eder. Toprakta biriken karlar eriyerek toprağın altına sızar ve böylece yeraltı suları oluşur. Bu da baharda ağaçlar için gerekli su ve mineralleri sağlar.
İlkbaharın yaklaşmasıyla yağmurların yağması artar ve yer altı sularına ek olarak yüzeye yakın çıkacak olan otların yeşermesine yardımcı olur. Çünkü bu otsu bitkilerin kökleri ancak yüzeye yakın ve yüzeydeki suları kullanabilecek uzunluktadır.
Kışın sıcaklığını göstermeyen güneş; baharla birlikte doğanın canlanması için gerekli olan ısısını da cömertçe sunar. Onlar da bu nimetin şükrünü yemyeşil olup rengârenk çiçekler açarak eda ederler. “Sizin (faydanız) için (kâinatta) yeryüzünü uysal (işlemeye) müsait kılan O’dur.” (1) Biz insanoğlunun da yüzünü güldürüp, içimizi huzurla doldururlar. “Allah’ın gökten su indirdiğini görmedin mi? İşte biz o (indirdiğimiz su) ile renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı kırmızı renkleri çeşitli ve simsiyah yollar (içinde bulunan tabakalar yarattık.) (2) Şükrünü eda edebilmek duası ile…
Baharın gelmesi belki de en çok evi olmayan insanların yüzünü güldürüyor. Kışın soğuğu iliklerine kadar hissetmiş insanlar, şimdi çiçeklerle beraber gülümsüyorlar güneşe. Gecenin ayazı eskisi kadar titretmiyor bedenlerini.
Belki de en çok bu yüzden seviyoruzdur baharı.
Bizler topraktan yaratılmış varlıklarız. Toprak kışın dinlenip arınırken bizler ne yapıyoruz? Vücudumuzu korumaya ne kadar gayret ediyoruz?
Bahar geldiğinde halk arasında “bahar yorgunluğu” denen bir ruh hali oluyor. İnsanın canının bir şey istememesi, sürekli uyku hali… gibi belirtileri var bu halin. Belki de tüm bunlara, kışı doğru bir şekilde geçirmeyip bahara hazırlıksız yakalanmamız sebep oluyor.
Allah-u Teâlâ dünyadaki her şeyi dengede yarattığı gibi, bizi de mükemmel bir denge ile yaratmıştır. Biz bunun farkına varamadan yaşadığımızda ise vücudumuz bize sinyaller göndererek bizi uyarır. Bu uyarıları fark etmeli, sebeplerini bulup terk etmeliyiz.
Günümüzde her türlü sebze ve meyveye istediğimiz zaman ulaşabiliyoruz. Kışın ortasında; yazın yetişecek olan sebze ve meyveyi bulmak mümkün. Bunun tam tersi de mevcut. Oysaki Rabbimiz bu nimetlerden kışın yararlanmamızı isteseydi, kışın yaratırdı. Mevsimsiz ve doğal olmayan ortamlarda yetiştirilen bu ürünleri tüketerek vücudumuzun dengesini kendi ellerimizle bozmuş oluyoruz. Bozulan denge baharın gelmesiyle bu duruma adapte olamıyor. Ve biz ne yazık ki mis gibi temiz havanın ve pırıl pırıl güneşin tadını çıkarmaktan uzak; bütün gün yorgun, sinirli ve keyifsiz oluyoruz.
Fark etmek, düzeltmek için en önemli adım. Bu bahar bu adımı atmaya hazırız. Tabiat, sana yaz menüsü sunmaya hazırım diyor. Biz de, mükemmel yaratılışımızın gereğini yapmaya hazırız diyoruz hal diliyle ve hamdlerle.
Üstelik fark ettiğimiz tek gerçek bu da değil. Bu yaratılışın mükemmelliğinin bir parçası olan yeniden dirilmeyi de fısıldar kulağımıza tabiat, güneşin sıcak yüzünü göstermesiyle. Bunlar, Kur’an’ın bize bildirdiği ayetlerin tezahürüdür.
Doğanın o derin uykudan uyanıp adeta ikinci bir kez doğması, ölümden sonra dirilmeye benzer. “Rüzgarı gönderen Allah’tır. (Onlar yağmur yüklü) bir bulutu kaldırıp yürütür. Derken biz onu,(toprağı) ölü bir bölgeye sevk ederiz. Onunla yeri ölümden sonra (bitkiyle) canlandırırız. (İşte öldükten sonra) dirilip kalkma da (tıpkı) böyledir. (3)
Rabbim bizleri bu durumu idrak edenlerden eylesin.
Selam ve dûa ile…
Rabia Güngör
(1) H. Tahsin Feyizli, Feyzü’l- Furkan, 67/15
(2) H. Tahsin Feyizli, Feyzü’l- Furkan, 35/27
(3) H. Tahsin Feyizli, Feyzü’l- Furkan, 35/9