Ayşe Hümeyra Ataman –
“Bir dil bir insan, iki dil iki insan” ifadesini yabancı dil öğrenme konusunda sıkça duyarız. Birçok farklı dilde de buna paralel deyişler bulunması oldukça ilgi çekici bir durumdur. Örneğin, bir Çek özlü sözüne göre konuştuğumuz her yeni dil ile yeni bir hayat kazanmış oluruz. Batı Roma İmparatoru Şarlman; yeni bir dil edinmeyi, ikinci bir ruha sahip olmaya benzetir.
Birçok düşünür ve fikir insanı, her dilin insana farklı bir dünya görüşü kazandırdığı konusunda hemfikirdir. Her dil farklı bir kültürü, değerler sistemini ve zihniyeti temsil eder. Bir dile ne kadar vakıf olursak o dilin ait olduğu zihniyete ve değerler sistemine aşinalığımız da o kadar artar. Kullandığımız dil dünyayı algılayışımızı etkiler ve böylece düşünme tarzımızı da şekillendirir.
Birden çok dil bilen insanlar kültürler arası becerilere sahiptir, farklı kültürlerden gelen insanlar arasında aracılık yapabilir, onların davranış biçimlerini farklı perspektiflerden gözlemleyip yorumlayabilirler. Çok dilli insanlar etraflarında olup bitenlere karşı diğer insanlara göre daha yüksek farkındalık sahibidir ve daha duyarlıdırlar. Farklı dil yapılarına hakim olmak aynı zamanda yaratıcı düşünme ve problem çözme kabiliyetlerinin gelişimine de önemli bir katkı sağlar.
Birden çok dil konuşarak büyüyen çocukların iletişim becerilerinin tek dille büyüyen çocuklara nispeten daha yüksek olduğunu gösteren birçok bilimsel araştırma vardır. Çok dilli çocuklar, o dillerin ait olduğu farklı toplumsal yapıları gözlemleyerek farklı bakış açılarından bakabilirler. Dolayısıyla çok dilli çocukların daha anlayışlı ve empati kabiliyetlerinin daha yüksek olduğu görülmüştür. Dil öğrenmek düşünsel ve zihinsel bir egzersiz gibi görülebilir.
Çift dil konuşabilen yaşlılarla yapılan deneyler ise birden fazla dil kullanabilmenin unutkanlık ve bunama riskini azalttığını, zihni daha canlı tuttuğunu gösteriyor. İki ayrı dil arasında mekik dokuyan beyin, yaşlılığın verdiği hasarı onarabiliyor. Birden çok dil konuşmak kişiye odaklanma, dikkat dağınıklığını toparlama ve bilgiyi muhafaza etme alanlarında avantaj sağlar.
Eğer çok dilli bir ailede ya da toplumda büyümediysek, yetişkinliğimizde kendimiz seçerek bir yabancı dil öğreneceksek hangi dili öğrenmeliyiz? Bu sorunun cevabını dil öğrenme motivasyonumuz belirleyecektir.
Örneğin, Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okumak ve Rabbimizin mesajını orijinal haliyle görüp künhüne vakıf olmak istiyorsak Arapça öğrenmeye koyulabiliriz. Ayrıca Arapçanın dünya üzerindeki tüm Müslümanlar ile aramızdaki ortak paydamız olduğunu da düşünebiliriz.
Başka bir ülkeye yerleşme ya da ailemize başka bir dil konuşan birinin katılması gibi nedenlerle iletişim kalitesini artırmak için ilgili dili öğrenebiliriz. Akademik çalışmalar yapıyorsak alanımızdaki en önemli ve geçerli dili öğrenmek bize büyük fayda sağlayacaktır. İşimiz gereği yabancı ülkeler ile çalışıyorsak o ülkelerin dilini öğrenmek işlerimizi kolaylaştırabilir. Bir nevi “dünyanın nabzını tutmak” için ise halihazırda dünya dili olarak kabul gören İngilizceyi öğrenebiliriz.
Yeni bir dil öğrenmenin, aynı şeyleri ifade etmek için farklı kelimeler öğrenmek değil, bu şeyler hakkında daha farklı düşünmeyi öğrenmek olduğu söylenir. Yani aslında dil öğrenmek sadece yeni kelime öğrenmek değil, yeni bir zihniyet öğrenmektir. Yazının başında bahsettiğimiz gibi her dil, farklı bir düşünce dünyasının ürünüdür. Öğreneceğimiz dili seçerken ve bu dili kullanırken bu farkındalığı korumak önemlidir.
Günümüzde yapay zekâ, dil öğrenmeye gereksinimi azaltmış gibi görünse de her dilin farklı bir zihniyetin yansıması olduğunu düşündüğümüzde, farklı diller bilmenin hâlâ oldukça önemli olduğunu görebiliriz. Tercümelerde kaybolan nüansları ancak dili biliyorsak yakalayabiliriz.
Bunu şöyle örneklendirelim: Türkçede çok çeşitli zaman kipleri kullanılır ancak bazılarının İngilizcede bire bir karşılığı yoktur. Mesela, duyulan geçmiş zaman (-miş) kipindeki bir cümleyi tam olarak tercüme etmek mümkün olmuyor. “Görüşemeyeceklermiş” ifadesini “I heard that they are not going to be able to see each other” şeklinde tercüme ediliyoruz, bu ifade ise aslında, “duydum ki onlar birbirlerini göremeyecekler” anlamına gelir. İngilizcede -mış ekinin verdiği anlamı verecek bir zaman kipi olmadığı için “duydum ki” şeklinde bir eklemeyle anlamı korumaya çalışıyoruz.
“Eğer bir insanla anladığı bir dilde konuşursanız bu onun aklına girer. Eğer onunla anadilinde konuşursanız bu onun gönlüne girer.” sözü hem ana dilin hem yabancı dilin önemini gösterir. Karşımızdaki insanla ana dilinde iletişim kurmak ya da bir kitabı yazıldığı dilde okumak çok kıymetlidir. Karşımızdaki insanla ana dilinde konuşmak daha derin ve samimi ilişkilere zemin hazırlayabilir.
Tüm bunlara ek olarak yeni bir dil öğrenme süreci bize kıymetli bir tecrübe sunar. Öğrenme sürecinin kendisi bizim için bir nevi hayat dersi olacaktır. Dil öğrenmeye cesaret etmek, hata yaparak ve deneyerek öğrenmek, hataları kabul etmek, zorlukların üstesinden gelmek ve başarmanın keyfine varmak, öğrenme tecrübemizin birer parçası olacaktır.
Burada, küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var: Ana dil becerilerimiz ne kadar iyiyse yabancı dili de o kadar iyi öğrenip kullanabiliriz. İlk önce ana dilini düzgün konuşmayı öğrenen çocukların, ikinci dili öğrenirken hem kısa sürede hem de doğru şekilde öğrendiklerini biliyoruz. Dil bir milleti oluşturan bireyler arasında karşılıklı anlaşma aracıdır. Milletler, değerlerini ve kültürünü, dil aracılığıyla korur ve gelecek nesillere aktarır.
Bu sebeple, ana dilimize incelikleriyle hâkim olmak, yabancı dil öğrenmenin ön şartıdır diyebiliriz.
Hz. Peygamber (s.a.s.) “İyi adamda iyi mal ne güzeldir!” buyuruyor. Bu hadis-i şerifi yabancı dil konusunda yorumlayacak olursak nitelikli insanların yabancı dil bilmesinin çok kıymetli olduğunu söyleyebiliriz.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) kâtibi Zeyd b. Sabit’e (r.a.) “Yahudilerin yazısını” öğrenmesini tavsiye etmiş ve Hz. Zeyd de bu tavsiyeye uyarak çok kısa sürede öğrenmiştir. Bazı alimler bu anekdota dayanarak Müslümanların, siyasî, ilmî ve kültürel çalışmaları yakından takip edebilmek, İslam’ı dünya çapında tebliğ ve temsil edebilmek için yaygın olarak kullanılan yabancı dilleri öğrenmesinin sünnet olduğu sonucuna varmışlardır.