Röportaj: Kadın ve Aile –
“Çok şey yapmak istiyorum fakat zaman yetmiyor.” Özellikle biz kadınların belki de en çok yakındığı durumlardan biri de bu. Kadın ve Aile ekibi olarak bu konuyu araştırmacı yazar Serpil Özcan’a sorduk. Yaptığımız keyifli sohbeti istifadenize sunuyoruz.
Kadın ve Aile: Biz kadınlar zamanın yetmediğinden çok yakınırız. Peki, ya siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Serpil Özcan: Burada temel sorun “yakınma” sorunudur. Zira her şeyi yoluna koyduğumuzu düşündüğümüz zamanlarda bile yolunda gitmeyen bir şeyler olacaktır ve bundan kurtulmanın çaresi yakınma değildir. Yakınmak, kişinin kendisine yapılan bir haksızlığı ya da kendisini tedirgin eden herhangi bir duruma çözüm bulması ya da bunu bilmesi, ortak olması için karşısındakine sızlanarak anlatması, bu durumdan hoşnutsuzluğunu bildirmesi, sızlanması anlamına gelir. Olgun bir kişi sorunlarından yakınmayı değil onları çözmeyi tercih eder, etmelidir. Bu bir yerde hedef olarak belirlenen amaçlara ulaşamamanın sonucunda kişinin kendisini mazur görme yahut gösterme çabasıdır. “Şu sebeple yapamadım, bundan dolayı şunu yaptım, bu beni engelledi, şu bana mani oldu…” Zamanın yetmemesi problemi de düzensizliğin, plansızlığın, gereksiz işlerle meşgul olmanın, öncelik ve önem sıralamasını yapamamanın bir sonucudur ve bu da sözlerimize “zamanım çok yetersiz” olarak yansır.
Kadın ve Aile: Yani yakınmak alışkanlık haline geldiğinde çözüm yolunu görmezden mi geliyoruz?
Serpil Özcan: Klasik bir söz vardır “bardağın dolu tarafını görmek”, sanırım biz bardağın dolu tarafını görmemeyi daha kolay buluyoruz. Zira bahaneler üretmek, iş üretmekten daha kolay ve daha az yorucu. Nefis hep kolayı tercih eder, bu sebeple “Bardağın yarısı dolu. Bununla çay demleyebilirim, bununla çiçekleri sulayabilirim, bununla ellerimi yıkayabilirim.” demek yerine “Bardağın yarısı boş! Bu kadarcık su ile hiçbir şey yapamam.” demeyi tercih ediyoruz. Aslında tercihi yapan, kişinin kendisidir. Her şeyin azı ile yapılabilecek şeyler vardır, esasında en iyi şeyler bir şeyin azıyla yapılır. Çok şey genelde israfa sebebiyet verir. Zamanı az olan insanlar çok şey yaparlar ama çokça zamanı olanların daha çok zaman israfı yaptığını veya işleri ertelediğini, gevşediğini ve rehavete kapıldığını görüyoruz. Az olan candan çok olan maldan…
Kadın ve Aile: Peki, bir kadın zamanı iyi yönetemiyorsa bu hayatta kendisine sunulan güzellikleri ne kadar hissedebilir?
Serpil Özcan: Zaman, kadın-erkek herkesin hatta çocuklar dahil, en kıymetli hazinesidir. Dinimiz tam bir zaman dini, yani zamanı organize etmekte mükemmel bir din olmasına rağmen bizler ne yazık ki zamanı en çok harcayan insanlar arasındayız. Henüz çocukluktan itibaren zaman konusundaki duyarsızlığımız başlıyor. Bu toplumsal bir hastalık. Kültürel ve geleneksel bazı hatalarımız buna yol açıyor. Basit bir örnek verelim: Artık yaşlanmış, çoluk çocuğunu büyütmüş bir kadın şöyle diyebiliyor: Bu çocuklar ne zaman büyüdü, hiçbir şey anlamadım, gençliğim su gibi aktı geçti…. Emin olun öyle de geçmiştir! Hiç “farkında olmadan”, yaşadıklarını “düşünmeden”, “ölçmeden”, suyun selin önündeki dal parçası gibi… Oysa her anı dikkatli, her anında gözlemci, gözetici, disiplinli, farkında ve bilinçli olarak geçmeliydi. Zamanın varlığını anlamadan, ona hak ettiği kıymeti vermeden onu çar çur ettikten sonra güzelliğinden istifade etmek mümkün müdür?
Kadın ve Aile: Zamanın yetmemesi, sahip olduğumuz zamanı gerekli gereksiz işlerle doldurmakla ilgili olabilir mi? Eğer böyleyse zamanda sadeleşmek mümkün müdür? Bu sadeleşme nasıl sağlanır?
Serpil Özcan: Elbette bununla ilgili. Yoksa zaman her çağda aynı hızda akar. Dünya daha hızlı dönmüyor, mevsimler daha hızlı geçmiyor. Her şey yüz yıl, bin yıl öncesiyle aynı. Gündelik işleri kolaylaştıracak alet edevâtımız olsa bile bunların açtığı alanı başka şeylerle dolduruyoruz. Aslında özellikle kadınlara çok üstün zihinsel, ruhsal ve duygusal yetenekler verildiğine inanıyorum. Bu yeteneklerini mutlaka kullanacağı bir yerler bulmak durumunda. Elbette bunlar kendisine, ailesine ve topluma faydalı şeyler olmalı. Bu boşluk faydalı işlerle doldurulamazsa, boş ve gereksiz şeylerle dolduruyorlar. Tıpkı enerji fazlası olan çocukların yaramazlık yapmada ustalaşması gibi. İbrahim Edhem Hazretlerinin “Ben nefsimi oyalamazsam o beni oyalar.” prensibindeki gibi. Bedenimizin, zihnimizin, ruhumuzun, duygularımızın sahibi ve sorumlusu biziz. Öfke beni değil ben onu kontrol etmeliyim, karnımın açlığı beni değil ben onu kontrol etmeliyim. Kısaca, buradaki amir benim.
Kadınların da kendilerine verilen özellikleri en faydalı ve işe yarar yerlerde harcamanın yolunu bulması gerekiyor. Aksi halde o alışverişte beş saat, diğerinde on saat, yemekte üç saat, pastada beş saat harcayıp zaman sıkıntısına düşüyorlar. Hiç unutulmamalı “Kişinin kıymeti meşgul olduğu şey kadardır”. Allah’ın bizi neyle meşgul ettiğine, daha doğrusu kendimizi neyle meşgul ettiğimize dikkat etmeliyiz.
Kadınların evleri yani yemek, temizlik vs ile meşgul olmaları gereklidir elbette, buradaki kastımız bu işlerle zamanı tüketip ruhlarının ihtiyacı olan şeylere vakitlerinin kalmamasıdır. Sadeleşebilmek için öncelikleri ve önemlileri doğru belirlemeliyiz. Diğer önemsiz her şeyden de kurtulmalı, pratikleşmeliyiz.
Kadın ve Aile: Bazı alışkanlıklarımız bu sadeleşme sürecinde engel oluşturur mu?
Serpil Özcan: Pek çok konuda sadeleşmeye ihtiyacımız var. Ne tür bir sadeleşmeye muhtaç olduğumuzu anlamak için de önce kendimizi iyice tanımalı, özellik ve ihtiyaçlarımızı tam anlamıyla görmeli, tespit etmeliyiz. Ancak bundan sonra bizim için gerekli ve gereksiz olan şeyleri belirleyebiliriz. Bunu yaptıktan sonra yeme içmeden başlayarak, giyim kuşam ve ev eşyalarına kadar her şeyi sadeleştirmenin yolunu bulmalıyız. Tabii buraya zevkleri de dahil etmek gerekir. Bazı zevkler veya hobiler diyelim ya da alışkanlıklar çağımızın güzel bulduğu ve bize güzel diye öğrettiği şeylerdir. Bu zevk ve alışkanlıkların ne kadar güzel ve doğru olduğuna yakından bakmalı, kendi hayat prensiplerimizi devreye sokmalıyız. Buna kısaca “zevkleri ıslah etmek” diyoruz. Kişinin halini, davranışlarını, hayatını ıslah edebilmesinin yolu önce “düşüncelerinin ıslahı” ile başlar sonra “zevklerinin ıslahı” ile devam eder. Bu ikisi ıslah olunca kişinin sözleri, tercihleri, davranışları ıslah olur. Pahalıyı tercih etmemeye başlar, çok olanı değil nitelikli olanı seçer gibi. Eski alimler zamanı iyiye kullanmak için kolayca hazırlanan ve yutulan pratik yemekleri tercih ederdi. Biz ise ne kadar külfetli, bol malzemeli ve süslü şey varsa onları tercih ediyoruz. II. Mahmud’a fili iğne deliğinden geçiren bir adam getirmişler, mesel bu ya. Bir kese altın verip yüz sopa vurdurmuş. Maharetine yüz altın böyle gereksiz bir işle uğraşmasının cezası olarak da yüz sopa. Gerçi bu pek çok işe de yarayabilirdi ama o gereksiz bulmuş. Zaman değerli bir hazine, nereye harcadığımıza çok dikkat etmeliyiz.
Kadın ve Aile: Kadınların meşguliyetleri içinde, ev-iş-çocuk vs. derken zamanı doğru yönetebilmesinin metodu nedir?
Serpil Özcan: Bu iddiaya karşıyım. Kadınlar meşgul değiller. Kadınlar kendilerini meşgul zannediyor ve en başta söylediğimiz gibi bundan yakınıyorlar sadece. Kadınlar demeyelim de bütün insanlar diyelim. Kadınlar veya insanlar çağımızda, tarih boyunca hiç olmadığı kadar serbest zamana sahipler. Çoluk çocuk, ev, iş ve daha fazlası geçmişte de vardı. Şimdikinden çok daha fazla. İşlerin ne olduğundan değil de ne kadar zamanı kapsadıklarından söz edelim: Eski kadınların-insanların günü Müslüman zamanına göre başlardı. Bu ne demek yani güneşin henüz doğmadığı, tan yerinin henüz ağarmadığı, tan yerinde hafifi bir beyazlığın başladığı zaman Müslümanın günü başlar. Bu hayatını çiftçilikle sürdüren veya köyünde tarlası hayvanı vs olan insanlar için hala böyledir. Gün tan yerinde başlar ve gece bütün ahali yatağa girinceye kadar hatta kadınlar için ondan çok sonraya kadar devam ederdi. Günümüzde ise gün çok daha geç başlıyor, çocuklar büyükler veya yardımcılar tarafından bakılıyor, olmadı okul var vs. Hal böyle iken biz bugün neden zaman yokluğundan veya çok meşguliyetten yakınıyoruz? Çünkü boş kalmak istiyoruz, dinlenecek zaman istiyoruz, daha çok konfor istiyoruz, şehir şehir gezmek, hiçbir şey yapmayacağımız tatillere çıkmak istiyoruz. Bunlar yanlış mı, bir çoğu değil. Ancak bu arzunun bizi sarıp kuşatması, bütün hayatımızı yönetmesi, açlık seviyesinde bir ihtirasa ulaşması yanlış. İnançlı insanların tatil ve dinlenme kültürünü de yeniden yapılandırması ve ıslah etmesi gerekir. İnanç, insanı dışarıdan gelecek olan etkilere karşı dirençli kıldığı oranda gerçektir. Bütün dış etkileri kendi inanç sistemimizin filtresinden geçirmeden içimize, hayatımıza, zihnimize almamalıyız. Bunu yapabildiğimizde sosyal medya da telef-isyon kanalları da bizi biz olmaktan çıkaramayacaktır. Hasılıkelam çok meşgul değiliz, meşguliyetleri yönetmeyi bilmiyoruz.
Kadın ve Aile: Zaman yönetiminde karşılaşabileceğimiz diğer engeller nelerdir sizce?
Serpil Özcan: Az önceki konudan devam edelim: Herhangi bir iş ile meşgul olduğunuz süreyi azaltmak istiyorsanız o işi çok iyi bilmeniz gerekir. Annelik mesela: Profesyonel bir anne iseniz profesyonel olmayan annenin saatlerini harcadığı bir işe çok daha az zaman harcarsınız. Önce iyi anne nasıl olunuru öğrenmek gerekir. Bununla ilgili birçok eser var, okunmalı. İyi ev kadını nasıl olunur, insanlarla nasıl ilişki kurulur, temizlik nedir vs. Bir kadının ilk muhatap olduğu şeyler. Bunlar doğru öğrenilir ve icra edilirse püf noktaları da bilinir ve daha az zaman almaya başlar. Bunları dört çocuk yetiştirmiş bir anne olarak söylüyorum. Bu durum her şey için geçerlidir, neyle meşgul oluyorsanız onu önce çok iyi öğrenmeliyiz. Aksi halde zamanın çoğu deneme yanılma ile geçer. İşi bilen kısa sürede tamamlar. Yani zamanı doğru kullanamamanın önündeki en büyük engel işimizi doğru bilmiyor oluşumuzdur.
İkinci engel işin gerekliliğine inanmamaktır. Eğer yaptığınız işin gerekliliğine inanıyorsanız zaman kaybetmeden başlar, şikayetlenmeden çalışır, vaktinde hatta daha önce tamamlarsınız. Aksi halde o iş uzadıkça uzar, kişiyi bunalttıkça bunaltır. O sebeple neyi yapacağımızı da iyi seçmeliyiz. Bu yukarıda kişinin kendini tanıması bahsinde söz ettiğimiz gibi ne istediğimiz, neden istediğimizi bilmekle ilgilidir. Kişi haddini (sınırlarını) ve kadrini (nitelik ve özelliklerini) bilirse ne yapacağını, nasıl yapacağını ve ne zaman yapacağını daha iyi keşfeder. Haddini bilmezse gereğinden fazla iş yüklenir altından kalkamaz, suçu zaman yokluğuna atar. Kadrini de bilmezse yapması gerekenleri anlayamaz, gereksiz, kendi kıratında olmayan, zaman tüketici işlerle hem kendisini hem zamanını heba eder. Kendini tanımak ne yapacağını da belirleyen bir farkındalıktır. Tabi peyderpey kendini aşmayı, sınırlarını zorlamayı da bilmeli insan. Dozunda stres ve adrenalin gelişmeyi sağlar.
Bu aşamaları geçtikten sonra kişi artık aşkla meşguliyetlerine yönelebilir. Ancak burada da yorgunluk ve dinlenme ikilemi karşımıza çıkar. Bu noktada da dinlenmenin boş oturmak olduğu fikrini zihnimizden silmemiz gerekir. Çünkü bize göre yani inancımıza göre dinlenmek iş değiştirmekten ibarettir. Gezmek, değişik yerler görmek veya müzik dinlemek gibi çağımızın boş zaman faaliyetlerine düzgün bir anlam yüklemeyi başarabilirsek bunları da “boş zaman” işi olmaktan çıkarabilir, kendimize benzetebiliriz.
Mesela gezmek, kültürel mekanları görmek gibi bir şey ise burada ibret söz konusu olur, tabiatta gezmek ise beden ve ruh sağlığı ön plandadır, müzik ve sanat ise ince bir zevk sahibi olmak, estetik anlayışı geliştirmek söz konusu olacaktır. Bütün bunlar da bizi bir başka açıdan geliştirecek unsurlar olacaktır.
Ruh ve beden sağlığının zamanı anlama ve onu yönetmede çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ruhi çalkantılar ve bunalımlar bu anlamda bizi engelleyen unsurlardır. Dingin ve huzurlu bir zihin ve kalbe ihtiyacımız var. Mutmain ve müteşekkir olmalıyız. Bunun yanında beden de sağlıklı olmalı ki kendisinden beklenilen performansı gösterebilsin. Şeker ve insülin düşük olsun ki az ve kaliteli uyuyabilsin, uykuya aşırı vakit harcamasın, sabahları halsiz veya asabi uyanmasın, gün içinde yorgun düşmesin vs.
Kadın ve Aile: Zaman yönetimi bir irade eğitimi olarak görülebilir mi?
Serpil Özcan: İnsanın kendini organize ederek, öncelik ve gereklilikleri belirleyip sıralaması, akan giden canlı bir varlık olarak zamanı verimli biçimde kullanmayı becerebilmesi elbette iradenin bir başarısıdır. Yoksa zamanın elinde oyuncak oluruz. Büyüklerin dediği gibi hakiki mürşid zamanı kendisine tabi edebilendir. Zamana vakıf olmak, her vakit uyanık olmak temelinde bir karakter eğitimidir.
Kadın ve Aile: Kadınlar için zaman yönetimi motivasyonu nasıl sağlanabilir?
Serpil Özcan: Sanayileşme ile birlikte üretme mekanının evden koparılması, üretmenin ve karşılığında kazanç elde etmenin yüceltilmesinin bir sonucu olarak ev ve evde yapılan üretim ve çalışma değersizleştirilmiştir. Bunu günümüzde, bu işe daha çok muhatap olan kadınların kendisi sürdürmektedir. Evde olmak ve ev işleri ile meşgul olmak en az diğer işler kadar değerlidir. Bu ayrımı sonlandırdığımızda kendilerini ve yaptıkları işi değerli gören kadınların artık ikinci sınıf bir işle meşgul olma kompleksi ortadan kalkacaktır. Bu önemli bir motivasyondur. Bu “değerli görülmeyen” işlerle meşgul olduğuna inanmaktan kurtulunca ruh yorgunluğundan da kurtulacak daha enerjik hissedeceklerdir.
Ayrıca kadınların, karakter ve zekalarının çok yönlülüğüne ikna edilmesi gerekmektedir. Kendilerinde bulacakları becerilerini iyi ve doğru şekilde kullanmanın yolları gösterilmeli, insan ve toplumların bu niteliklere ihtiyacı olduğu anlatılmalıdır. Bunu kendileri yapmalıdır esasında. Özellikle profesyonel işi olmayan kadınların gelir-maaş gibi bir motivasyonlarının olmadığı göz önüne alınırsa zamanlarını israf etmemeleri için otokontrol yeteneklerini geliştirmeye ihtiyaçları vardır. Kendi kendini bir buyuran olmamasına rağmen yönetebiliyor olmanın zevkini hissetmeleri gerekir.
Burada ifade edilmesi gereken en önemli husus ise kim olursa olsun bir mümin için zamanın, hayatın en önemli unsuru olduğunu bilmesidir. Zira zamana göre ibadetlerin sıralandığı bir dine mensubuz. Kelime-i şehadet dahil dinin en önemli şartları doğrudan zamanla ilgilidir. Sadece bu bilgiden hareketle zamanı doğru kullanmanın inançlı kişiler için ehemmiyeti anlaşılmalı ve bir ibadet şuuru ile mesele idrak edilmelidir. Zaman, geçen her saniyesi ile bizi ya mükafata ya cezaya yaklaştırmaktadır. Bu da kadın erkek herkes için en önemli motivasyondur.
Kadın ve Aile: Zamanı doğru yöneten bir kadın kendini rahatlattığı kadar çevresine de huzur kaynağı olur diyebilir miyiz?
Serpil Özcan: Burası şüpheli… Zamanı doğru yöneten kişi yönetemeyenler için bir sorun olabilir. Vaktinde gittiği bir randevuya geç kalan, söz verdiği işi bahanelerle geciktiren olursa söyleyecek bir şeyleri olacaktır. Bu zamanı iyi kullanan insanların çok rahat ettiği ve etrafındakileri de rahatlattığı söylenemez. Bunun yanında planlı programlı insanlar bazen başkalarının işlerini de yüklenmek durumunda kalırlar, hoş bir şey değil tabi. Çünkü zamanı yönetebilmek yüksek bir şuur ve görev bilincini de yanında getirir. Bu insanların başkalarının hızını hoş görmeyi, her işi sırtlanmamayı da öğrenmeleri gerekir. Bu da kişiyi biraz yalnızlaştırıyor tabi.
Kadın ve Aile: Kadınlar için zaman yönetiminin aslında bir algı meselesi olduğunu fark ettiren bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ediyoruz. Dileriz, okurlarımız için de istifadeli olmuştur.
Allah razı olsun hocam… elimizin altından kayıp yok olup giden zamanı nasıl degerlendirmeliyiz hususunda çok verimli çok uyarıcı bir makale olmuş gerçekten de heba olan zamanlarıma çok üzüldüm bu makaleyi okuyunca 😔 bir ev hanımı olarak bazen tükenmişlik yaşıyorum rütin lik te bunalıma sokuyor yeni bir şehre taşınmak yeniden çevre edinmek de yeni arkadaşlıklar kurmak ta canımı sıkıyor ve buda içe dönüklüğe sebebiyet veriyor hiç bişey yapmadan akşam oluyor bu makaleyi okuyunca çok hatalar yaptığımı gördüm