Hafize Teker Berktaş -Mimar-
Bursa’nın Kalbinde Vakur Bir Duruş: Ulu Cami
Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti olan Bursa’da bulunan Ulu Cami, Yıldırım Bayezid tarafından Niğbolu Seferi’nin dönüşünde inşa ettirilmiştir. Kesin olmamakla birlikte mimarının Ali Neccar veya Hacı İvaz Bey olduğu düşünülmektedir. 14. yüzyılın sonlarından bugüne miras kalan bu eşsiz eser; bir ibadethane olmasının yanı sıra büyük Osmanlı Medeniyeti’nin tarihte bıraktığı derinliğin simgesidir.
Erken dönem Osmanlı mimarisinin önemli eserlerinden olan Ulu Cami, cami mimarisinin gelişmesinde önemli yapı taşlarından biridir. Çok kubbeli yapısı, ustalıkla işlenmiş, nadide hat örnekleri ve oldukça geniş iç cemaat alanına sahip olması ile hem mimari hem de kültürel anlamda oldukça büyük bir değere sahiptir.
Mimari Özellikler
Geleneksel tek kubbeli cami yaklaşımından farklı olarak çok kubbeli dikdörtgen bir plana sahiptir. 12 adet kare planlı fil ayağı denilen sütun üzerine ve mihrap duvarına dik olacak şekilde 5 sıra hâlinde oturtulan 11 metre çapındaki 20 kubbeye sahip olan iç mekân, yaklaşık olarak 3.500 metrekare büyüklüğündedir. Bu özelliği onu sadece erken dönem camileri arasında değil tüm Türkiye’deki en geniş iç mekâna sahip olan camilerden biri yapar.
Mimari olarak birçok değişiklik ve yeniliği içinde barındıran Ulu Cami’nin en dikkat çekici özelliklerden biri de iç mekânın tam ortasında bulunan 16 köşeli Şadırvan-ı Şeriftir. Abdest almanın yanı sıra mekâna görsel zenginlik ve akustik bir denge kazandırmasında da etkisi olan, üstü cam ile kaplı şadırvan sayesinde içeriye doğal ışık girmesi de sağlanmıştır. Türkiye’deki birkaç örneği daha olan şadırvanlı camiler arasında aktif, fonksiyonel ve mimari bütünlük içerisinde yer alan tek camidir.

Dış görünüşü oldukça sade fakat heybetli görüntüsü ile birlikte içeri girince insanı kucaklayan geniş ve aydınlık iç mekâna 192 adet hat levhası eşlik eder. Bu levhalar, Osmanlı hat sanatının en güzel örneklerindendir.
Taş işçiliği bakımından oldukça özenli bir şekilde inşa edilen caminin minberi, ceviz ağacından yapılmış ve hiç çivi kullanılmadan bir araya getirilmiştir. Bu özelliğinin yanında üzerindeki geometrik süslerle de dikkat çeker. Mihrap ise mermerden yapılmış ve derin oyma işçiliği ile dikkat çekmektedir. Altın yaldızlı tezhip, geometrik şekiller ve bitkisel motiflerle çevrelenen mihrapta aynı zamanda çini kullanımını görmek de mümkündür.
Son cemaat yeri bulunmayan camiye, sonradan binadan bağımsız ve yere oturan 2 minare eklenmiştir. Yapının tüm dış görünüşünde olduğu gibi minarelerde de kesme taş ve tuğla birlikteliği ustalıkla uygulanmıştır. Klasik minare görünümünün aksine daha kısa ve kalın olan bu minareler caminin kuzey cephesinde doğu ve batı ekseninde bulunmaktadır.
İlk yapıldığı sıralarda 3 kapısı bulunan Ulu cami, daha sonra sultanın namaz kılma alanı olan Hünkar Mahfili’nden açılan bir kapı sayesinde tüm yönlerden giriş çıkışa olanak sağlayan 4 ana kapıya sahiptir.
Taşlarda Saklı Hikayeler
Rivayetlere göre Niğbolu Seferi’nden haçlı ordusuna karşı büyük bir galibiyetle dönen Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid Bursa’ya 20 tane cami yaptırmak istemektedir. Bu fikrini aynı zamanda damadı olan, dönemin önemli mutasavvıf alimlerinden Emir Sultan’a açar. Kendisinin tavsiyesi ile 20 kubbeli tek bir cami yaptırmaya karar verir. Böylelikle meşhur Bursa Ulu Cami ortaya çıkar.
Ulu Cami’nin ilk imamı Mevlidi Şerif’in yazarı olan Süleyman Çelebi, ilk müezzini Aziz Mahmut Hüdayi Hazretlerinin hocası olan Üftade Hazretleridir.
Dönemin alimleri tarafından; Kâbe, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa ve Şam’daki Emevi Camisi’nden sonra 5. makam olarak gösterilmiştir.
Yapımından yüzyıllar sonra 1980’li yıllarda ahşap minberin doğu yönündeki geometrik şekillerin güneş ve etrafındaki gezegenleri betimlediği ve hatta aralarındaki uzaklıkların gerçek uzaklıkları ile doğru orantılı olduğu, batı yönündeki şekillerin ise galaksi sistemini ifade ettiği söylenmiştir.
Bursa’nın Manevi Atlası: Ulu Cami ve Etrafındaki Değerler
Şehrin en merkezî noktasında asırlardır ayakta duran Ulu Cami, mimarisiyle büyülerken maneviyatı ile gönüllere huzur veren benzersiz bir eserdir. Aynı zamanda çevresindeki tarihî ve dinî değeri yüksek yapılar ile ziyaretçilerine unutulmaz anlar yaşamalarına fırsat sunar. Birkaç adım mesafesinde, ipekleri ile meşhur Koza Han ve Osmanlı’nın ticaret geleneğini günümüze taşıyan Kapalı Çarşı, görülmesi gereken önemli yerlerdendir. Biraz daha yüksekte, tüm şehrin ayaklarınızın altında olduğu noktada ise Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi ve oğlu Orhan Gazi’nin türbeleri ile şehrin manevi mimarı olarak kabul edilen mutasavvıf, şair, ilim adamı Üftade Hazretlerinin türbesi yer alır. Bu kısa ama derin rota ile şehrin manevi ve tarihî dokusunu en güzel şekilde keşfetmek mümkündür.